Haydi hayırlı seyirler

A -
A +

Tamam anladık, iş dünyamız da futbolla yatıp futbolla kalkacak bir ay boyunca... Aktif sporun tam tersine pasif spor yapılacak, televizyon karşısında tıkınılıp durulduğu için vücut da pasif direnişe geçip yağ depolayacak, bir yandan beyinler uyuşurken, bir yandan da obezliğe doğru emin adımlarla yürünecek! Bundan fazla kaçış yok. Çinliler kargacık burgacık dediğimiz on bin sembolle yazıyorlar ya malum. İşte bu sembollerle "kriz" yazdıkları zaman, bu iki mânâya geliyor, cümlenin gelişine bağlı olarak: "Fırsat" ve "Tehlike". O zaman biz de bir ay sürecek "futbol krizi"ni yukarıda pek özet olarak arz ettiğimiz "tehlikesi" yanında ne gibi fırsatlar ortaya koyduğuna bakalım ve Çinlileri doğrulamaya çalışalım... Şimdi bir elinizde çerez öbüründe içecek olarak sadece topu izlemeyin. O topun peşinde deli danalar gibi koşuşturanları ve onları dışardan hop hoplayıp zıp zıplayarak yönlendirmeye çalışan teknik adamları da gözleyin. Dahası takımların hareket tarzlarını, yapılarını, genel olarak beden dillerini, davranış kalıplarını takip edin. Maçı kazanan takımla kaybeden takımın "kibirlilik" derecesini ölçmeye çalışın. Başarılı takımların özelliklerini tespit etmeye çalışın. Hatta defter kalem, "Notebook", beyin, gönül bir yerlere bunları not edin. "Haydaaa, adama bak, maç mı seyredeceğiz, vaka etüdü çalışması mı yapacağız?" dediğinizi duyar gibiyim. Ama lütfen bir maçı böyle izleyin bakın ne kadar keyif alacaksınız. Toplam altmış küsur çarpı doksan dakikadan yaklaşık doksan saatlik bedava yönetim semineri izlemiş gibi olacaksınız. Hem de kendinizin yorumladığı, tam katılım sağlanmış, müthiş zevkli altmış seminer. Daha ne istiyorsunuz işte size "fırsat"... Bakın bakalım, farklılıklara tahammül eden takımlar mı, yoksa bütün oyuncularını "tek düze"lerden kuranlar mı daha başarılı? Teknik direktörleri maç boyunca her pozisyona maydanoz olan takımlar mı, yoksa maç esnasında kendi kendini yönetmeyi beceren takımlar mı kazanıyor? Paslaşmayı iyi becerenler mi, yoksa topu ayağına alan herkesin gol atmaya heveslendiği taraflar mı daha çok gol atıyor? Maç sırasında liderliğin muhteşem bir ahenk içinde paylaşıldığı takımlar mı, yoksa herkesin doksan dakika boyunca tek kişinin gözünün içine baktığı takımlar mı malı götürüyor? Şaşırtıcı sonuçlar!.. Yapılan hataların hoş görüldüğü taraf mı, yoksa en ufak hatada birbirine yüz ekşiten taraf mı daha gayretli? Maça başlarken milli marşı çalınırken yüreğinin kıpırtıları yüzüne çarpanların takımı mı, yoksa marşlarını buz gibi donuk suratla dinleyenlerin takımı mı daha motive... Ne bileyim daha birçok şey işte... Benimkisi şöyle aklıma gelenleri sıralayıvermekti. Siz daha dikkatli olun, bakın neler neler göreceksiniz. Hele not alır, iş hayatınızda uygularsanız ne kadar şaşırtıcı sonuçlar alacaksınız. İnanmıyorsanız aldığınız notları çalışanlarınızla tartışın bakın onlar neler diyecekler. Tamam tamam, maç başlıyor, kısa kesiyorum. Haydi hayırlı seyirler...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.