Maalesef başlığı açıklamak için tercüme etmem gerek. Tabiî biraz işin edebî tadı kaçacak. Ama ne yapalım herkes anlasın. "Barış ve esenlik istersen, savaşa hazır ol!.." Ortalığı kasıp kavuran harp havasından etkilenlenmemek mümkün mü? İş dünyası da etkileniyor şüphesiz. Biraz köşe yazarlığı yapıyor, ara sıra ahkâm da kesiyoruz ya! Karşılaştığımız bazı dostlarımız, özellikle de iş adamı tanıdıklarımız hemen soruyorlar: "Kriz var mı?" Bendeniz de bu soruya soruyla cevap veriyorum hep: "Siz hazır mısınız?" İş hayatı ve ekonomik gidişat bundan onbeş yirmi, hatta on yıl öncesiyle kısaylanamayacak duruma geldi. Şimdi daha belirsiz, daha karmaşık, daha kestirilemez bir ortamda başarılı olmak zorundayız. Önceleri bir malın Türkiye'ye ithal edilip, piyasaya sürülmesi aylar yıllar alırdı ve de çok bedeller ödenirdi bunun için. O bakımdan şirketlerin rakipleri gözlerinin önündeydi. Kimin ne yaptığı aşağı yukarı bilinirdi. Ayrıca piyasa o kadar bâkir, millet o derece de mal'a "aç" idi ki, ne yapılırsa satılırdı. Yanisi, şirketler "korumacı ekonomik politikaların yüksek duvarları" arkasında bir bakıma günlerini gün eder, fiyat ve kalite konusunu fazla gündemlerine almadan "rahatça" üretir, "nazlı nazlı" satarlardı. Şimdi durum öyle mi ya? O duvarlar yok artık. Hatta tamamen yok olma arefesinde. Piyasaları kimse eskisi gibi, politik ve mekanik şekilde elde tutma ve yönlendirme lüksüne sahip değil. Yanisi son yıllarda bundan önceleri azıcık konu edilse elimiz ayağımızın buz kestiği "gümrüklerin eridiği, korumacı politikaların ortadan kalktığı, iş hayatının serbest piyasa ekonomisine göre yeniden dizayn edilmesini gerektiren, halkın ekonomik gücünün farkına vardığı tüketicinin kral olduğu çalışanın mobil olduğu günler"i şimdi yaşıyoruz. Bu şu demek, bütün dünyada iş hayatı, eski zamanlarda, geldiği anda ortalığı kasıp kavuran kriz dalgalarıyla şimdi her gün iç içe yaşıyor. Yaşamak zorunda. O zaman sorulması gereken; "Kriz var mı?" sorusu değil! Soru şu: "Kişiler, aileler, şirketler ve toplum olarak; biz ne derecede bu yeni ortama hazırladık kendimizi?" Hadi köşemizin çerçevesine dönelim ve şöyle soralım: "Şirketler olarak, paramızı, teknolojimizi insanımızı ve diğer bütün kaynaklarımızı en verimli şekilde kullanarak, insanların ihtiyaçlarını en ucuz ve kaliteli mal ve hizmetlerle karşılayacak bir organizasyonel yapıya ve kültüre sahip miyiz?" Yanisi, "Artık saatler ve hatta dakikalar mesabesinde yön ve şiddet değiştiren bir gerilla harbine benzemeye başlayan iş hayatının cenklerine hazır mıyız?.."