Hele etrafınıza bir bakın!

A -
A +

"Karar vermek"... Herhalde insanoğlunu en fazla yoran ve yıpratan iş bu olsa gerek. Yıllarca makam arabasının arka sağına oturmanın hava atmaktan başka bir şey olmadığını düşünmüşümdür. Taa ki, karar verme sorumluluğu yüklendiğim ilk işim olan İzmir Fuar Müdürlüğü görevine gelinceye kadar. İlk günlerde eskiden kalma düzenin devamı olarak her gün onlarca kişiyle görüşmek, yüzlerce evrak imzalamak ve bu görüşme ve imzaların her birinde bir karar almak zorunluluğuyla karşılaşınca çok sevdiğim araba kullanma işimi doğru dürüst yapamadığımı anladım. Çünkü günlük operasyonların ağırlığı ile beynimin bazen durma noktasına geldiğini hissetmeye başladım. İşte o zaman ben de herkes gibi "arka sağ"a sığındım. Yöneticilerin en önemli fonksiyonları karar almaktır. Tamam da, bu kararların kalitesi nasıl yükseltilecek. Önemli problem de budur. Zira kalitesiz kararlardan kaliteli sonuçlar beklemek mümkün değildir. Milli Sanayi ve Ticareti Koruma ve Kollama mevzuatı, kalın ve aşılmaz gümrük duvarları ile tahkim edilmiş, memlekette en kötüsünden de olsa benzeri üretilen hiçbir malın ithaline izin vermeyen, müşterileri ülkede üretileni almak mecburiyet ve mahkumiyetine düçar eden; bu yüzden kâr marjları bire beşler, bire sekizlerle ifade edilen bir iş dünyasında "karar kalitesi" önemli olmayabilirdi, gerçekte de önemli değildi. O zaman; yöneticiler, yönetim kurulları, değişimin algılanması ve yönetilmesi, yetki devri, şirket içi iletişim, çalışanların olan bitenden haberdar edilmeleri, aşağıdan yukarıya strateji belirleme, takım çalışması, öğrenen kültür oluşturma, müşteri odaklı olma, kaliteyi bir hayat tarzı olarak benimseme, paylaşılan vizyon ve misyona sahip olma gibi hemen hepsi yöneticinin karar kalitesini yükseltmeye yönelik anlayış ve çabaların da pek önemi yoktu. Çünkü alınan yanlış kararlardan doğan kötü sonuçlar, yüksek kâr marjları gözleri kamaştırdığı için görülmüyor ya da gösterilmiyordu. Ama artık bütün dünya hızla normalleşme sürecine giriyor. Bu süreç belki yirmi otuz yıl sürebilir. Ama bu sürecin sonunda insanlık belki de "insan tabiatına uygun bir üretim ve paylaşım çağı"na adım atacak. (Biraz abartılı bir iddia oldu galiba) O günler geldiğinde, nasıl şimdi "bilgi çağı"nı ıskalayanlar mağlup ve mahcup oldularsa, o zaman da "insanca yönetip, paylaşamayanlar" ayakta ve hayatta kalamayacaklar. Birazcık ben de "fütüristlik tasladım" bugün. Hoş görün. Fütürologlar bugünü iyi algılarlar ona göre geleceği tahmin ederlermiş ya. İşte ben de öyle yaptım. Kötü kararlarıyla dünyayı karartan devlet ve şirket yöneticilerini makul ve mantıklı sebeplerle tenkit eden, daha insanca bir ortamı özleyen insanlarla çevrili benim etrafım. Sizin de öyle değil mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.