Yönetim biliminin neyle uğraştığını şöyle derinlemesine görmeye çalışırsanız, bu işin temelinde "kısıtlı kaynakların en uygun şekilde kullanılmaya gayret edilmesi" şeklinde bir yargıya varmanız mümkündür. Bu gerçeğin farkında olanlar başarılı oluyorlar zaten. İşte bir örnek, Michael Bergdahl, dünya devi Wal-Mart süpermarketler zincirinin kurucusu, lideri, babası, Sam Walton'u anlatıyordu heyecanla. Konferans yarım gün sürmüştü. Walton'un ilk gün koyduğu prensiplerin bugün şirkette aynen uygulandığını, "israf edilen her kaynağın bedelinin müşteriye ödetileceği" anlayışının şirket kültürünün ana teması olduğunu sık sık vurgulamıştı. Ve de o günkü konuşmadan en çarpıcı anekdot: "Üst düzey öğretici olarak işe yeni başladığım günlerdi. Bir gün sabah masamın üzerinde çöpten çıktığı belli, düzeltilmeye çalışılmış bir kâğıt buldum. Kâğıdın üzerinde bir not: Bay Bergdahl, kağıdın iki yüzünü de kullanmadan lütfen çöpe atmayınız. Temizlik görevlisi X" Şaşırıp kalmış, çalışma arkadaşlarıma göstermiştim kağıdı. Açıklama: "Kağıdın bir yüzünü kullanmadan atarsanız, bu israf ettiğiniz kağıdın bedelini fiyatlara yansıtmak zorunda kalırız. Bu ise bizim 'Her gün daha ucuza' prensibimizi gerçekleştirmemize engel olur. Ancak bu minicik bir kağıda gösterilen hassasiyet bütün diğer kaynak kullanımlarında daha duyarlı olmamızı sağlamaktaydı." Çocukluğunuzu hatırlayın. "Aman yavrum düşen ekmek kırıntılarını topla ve ye! Yoksa onlar senin arkandan ağlarlar biliyor musun?" Bugünlerde böyle söyleyen anne babaların oranı ne acaba? Azaldığını söylemek mümkün. Çünkü şöyle etrafımızdaki toplu yemek yenilen, lokanta, yemekhane, hatta evdeki masaların yemek sonrası durumunu dikkatlice gözden geçirin, ne demek istediğimi anlarsınız. Bu şekilde israf ettiğimiz sadece ekmek kalemi ile yüzbinlerce ailenin normal beslenmesini sağlayacak kaynağı israf ediyoruz. Peki bu kaybettiğimiz kültür değerlerimizi yerine koymamız mümkün mü? Bunun için yakışıklı ve sivil anayasa yapmak, kanunlar çıkarmak işe yarar mı? Herkes biliyor, ailenin, mahallenin, toplumun "tatlı ve sevimli baskısının" bu konuda en önemli ve etkili araç olduğunu. Zaten çok az etkisi kalmış bu nefis toplumsal araca kafa takmışlar, ha bire ötüyorlar (affedersiniz)... Toplumsal kültürünüzü kaybettiğiniz zaman kaynaklarınızı iyi yönetmeniz daha güç hatta imkânsız oluyor.