Yıllardır takım çalışması konusunda okuyup yazar konuşurum. Bu kavramı sadece beş on kişinin bir araya gelmesinden oluşan bir toplulukta olan biten olarak görmekten ziyade; her büyüklükteki organizasyonda bir yönetim kültürü olarak düşünmek bana daha yakın gelir. Buradan hareketle küçük boyutlu takımlardan elde edilen sonuçları daha büyük topluluklarda hatta bir millet boyutunda esas almak yol gösterici olabilir. Her takımın başarısında güçlü 'liderlik' en büyük rolü oynamaktadır. Çünkü takımın hayatiyetini sürdürmesinde en önemli etkiyi yapan 'vizyon' ancak güçlü liderlerle paylaşılabilir olmaktadır. Aynı şekilde bir topluluğun uzun soluklu olabilmesinde ona güç veren 'temel değerler' duruşu sağlam bir liderle genel kabul görebilmektedir. Takım olabilmenin esas şartlarından olan 'farklı beceri ve karakterleri' bir arada tutarak onları hedefe yöneltebilmek de yine bilge ve güvenilir bir liderle mümkündür. Bütün bu şartlar sağlandıktan sonra lider sağlam bir 'meşveret' ortamı sağlayabilir ve topluluğun sesine ve özlemlerine yeterince kulak ve gönül verebilirse başarıya giden yol açılmaya başlamış demektir. Görüldüğü gibi bir takımın başarısında lider önemli role sahiptir. Mesela Avrupa Toplam Kalite Vakfı'nın yönetim modelinde 'Liderlik' en önemli girdilerden sayılmaktadır. Bütün bunların ötesinde bir takımın başına gelebilecek en kötü durum 'Lidersizlik' yani başsızlık değil 'İki Başlılık'tır. Şöyle çocukluğunuzdaki oyun takımlarından başlayın, tahsil ve iş hayatınızda içinde bulunduğunuz takımları bir hatırlamaya çalışın! Takımların başarısızlığındaki en önemli hususun iki başlılık olduğunu görürsünüz. İşte son YAŞ toplantısında Başbakanın masanın başında tek başına oturmaya başlamasına bu yüzden sevindim. Türkiye başarıya giden yolda önemli bir dönemeci daha aştı. Hayırlı olsun!..