Bütün canlılar gibi "insan" da kendini tehlikelerden koruma içgüdüsüyle hareket ediyor. Bir tehlike anında bir hayvanla bir insanın refleksleri arasında büyük bir fark olmadığı malum. Bu durumda insanı ne kadar yalnızlığa mahkum ederseniz, insanın içgüdüsel korunma refleksleri o kadar şiddetli ve haşin olabiliyor. Ancak insan yaradılışı gereği "medeni"dir. Yani birbirine muhtaçtır. İnsan yavrusu canlılar içinde en korunmasız ve en fazla yardıma muhtaç olan bir yaratıktır... Bütün bu satırları içimden geldiği şekilde döktürdüm. Böyle derinlemesine psikolog ve sosyolog değilim. Tabiî bir yerlere varmak istiyorum. Bakalım becerebilecek miyim?.. Kısadan ifade edeyim, insanlara yalnız olduklarına inandıkları bir ortam sağlarsanız, onlardan çevreleri için daha olumlu davranışlar bekleyebilirsiniz. Aile, klan, aşiret, cemaat, millet gibi sosyolojik oluşumların önemi de buradan geliyor olsa gerek. Gıda ve barınma ihtiyaçlarından sonra insanların "ait olma" ihtiyacından bahsedilir. Bu ihtiyaç bir şekilde tatmin edilmek zorundadır. Bunu; millet olma, hemşehri olma, dindaş olma ve benzeri sosyolojik kriterler yanında, bir iş takımına, bir şirkete ait olma hissiyle de tatmin edebilirsiniz. İşte o zaman tehlike anında insanlar dayanışma içinde olurlar, liderin gözünün içine bakarlar, sabreder lidere destek olurlar. Çünkü insan denen yaratığın davranışlarına maddi faktörler yüzde yirmi etki yapıyorsa, duygusal ve mânevî faktörler yüzde seksen etki yapmaktadır. Onun için "liderlerin" kriz anlarında dik durmaları belki de en önemli husustur... Türkiye krizi bu defa hafif atlatıyorsa bunun sebebi "hükümetin dayanışma içinde sergilediği pozitif liderliktir." Bunun ülkeye dalga dalga yayıldığını görüyorum ve ilerisi için büyük ümitler besliyorum. Bekle dünya Türkiye bu defa gerçekten emin adımlarla geliyor. Çünkü devleti "liderliği paylaşmasını bilenler" yönetiyor.