İnsan bu, doğar büyür...

A -
A +

Herkes gibi ben de onlarca bebeği doğumundan itibaren bire bir takip etme imkânı buldum. Şu anda bana dede diyen en az on "ufaklık" (bazıları şimdi "büyüklük" oldular tabii) var. Doğumlarından itibaren bu bebeklere çok yakın markaj gerekiyor. Bebeklerin neye ihtiyaç duydukları ebeveyn tarafından belirleniyor. Her ihtiyaç bebeğe hiç sorulmadan alınır ve bebeğe gerekirse zorla yedirilir ve giydirilir, ona hiç inisiyatif tanınmaz. Sonra bebek iki üç yaşlarına ulaşınca artık "kendim yiyeceğim" demeye başlar, o zaman bebeğe bu inisiyatifi tanıyabilen aileler ilerde çocukların diğer konularda da yeteneklerini geliştirmesine zemin hazırlamış olurlar. Ancak yine de bu devrede çocuğa sıkı bir kontrol uygulanması yerinde olur. Çocuk yedi sekiz yaşlarına ulaşınca artık bazı konularda seçici olmaya, kendi kararlarını kendi almak istemeye başlar. Çocuğa bu konularda belli bir serbestlik tanınması, ancak onu tatlılıkla yönlendirmeyi becerebilen ebeveyn onu bir sonraki "delikanlılık çağı"na hazırlamış olurlar. Ondört onbeş yaşlarından sonra çocuk kendi karar vermeyi ister, bu konudaki kısıtlamalara sert tepki gösterir. Ebeveyn bu çağda aynı sertlikle karşılık verirse çocuğun geri döndürülemez ruhi sıkıntılara düçar olması sözkonusu olur. Bu çağ, çocuğun en problemli çağıdır. Karar verme konusunda belli ölçülerde serbestlik verilmezse çocuk ya kopar gider, ya da pısırık bir karakter yapısıyla, ana-babanın ağzına bakan önüne ne konulursa onunla iktifa eden, yetinen bir karakter yapısına sahip olur. Böyle yetiştirilen bir çocuk ise kendi başına kaldığı zaman bocalar ve hayatın şiddetli rüzgarlarına dayanamaz. Sonuç olarak çocuğa her döneminde uygulanacak yaklaşım tarzı değişik olacaktır. Yeni doğmuş bebekten karar vermesini beklemek ne kadar anlamsızsa, okulunu bitirmiş hayata atılmış çocuğa karar alma yetkisi vermemek de ondan daha çok anlamsızdır. Ayrıca çocuğun doğumundan evlenme çağına kadar geçen yirmi-yirmibeş yılda, hayatın birçok parametreleri ve anlayış tarzları değişmiştir. Bu değişimleri de göz önüne almak son zamanlarda daha da önem kazanmıştır. Çünkü özellikle son elli yılda değişimin hızı, önceden görülmedik oranda artmıştır... Yapamıyorum diyorsanız!.. Şimdi bu herkesin şöyle ya da böyle yaşadığı hikâyeyi, baştan okuyun. Ama bu defa bebek ya da çocuk yerine şirket ya da çalışınlar, ana-baba ya da ebeveyn yerine patron ve yöneticiler koyarak okumayı deneyin. Hikâye bu haliyle de ilgi çekici geldiyse, o zaman lütfen etrafınızdakilere yetki vermek, onları karar alır hale getirmek için samimi bir gayret gösterin. Ama işin başından beri yaptığınız hatalar yüzünden çalışanlarınızı çok aşırı deredece "evet efendimci" hale getirdiğinizi düşünüyorsanız, hepsini toplayın bugüne kadar yaptığınız hataları sıralayıp, hepsinden samimi şekilde özür dileyin. Yine inandırıcı olamadıysanız şirketinizin arzuladığınız kültüre kavuşması için birilerine danışın, birilerinden sizin de ruhen, bedenen ve kalben katılabileceğiniz eğitimler alın. Olmuyor, yapamıyorum diyorsanız, canınız sağ olsun, kafanızı yormayın, nasıl olsa birkaç yılda bir "ülkenin ilk beş yüz firması" listesinin aşağı yukarı yarısı yenileniyor. Siz de yerinizi yenilere verip rahata kavuşursunuz yakında.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.