Bizim neslin iktisat dersleriyle ilk tanıştığı yıllarda iktisadın kaynakları; tabiat-emek-sermaye üçlüsü olarak anlatılırdı. Sonraları dördüncü bir faktör olarak müteşebbis eklendi listeye. Uzun yıllar bu dörtlü ile uğraştık. İnsan unsuru burada 'emek' adı altında kol ve beden gücünü kullanarak emredileni yapan birileri olarak anlatıldı ve anlaşıldı. Müteşebbis denilen 'insan' ise çoğu zaman 'emek'le ifade edilen insandan ayrı bir cins olarak takdim edildi ve bu ikisi arasında gizli bir savaş olduğu ya da olması lazım geldiği çok çeşitli kanallarla -romanlar, filmler, hikâyeler, karikatürler- beynimize çakılmaya çalışıldı. Bunda da büyük ölçüde muvaffak olundu. Sonuç itibariyle patron ve çalışanları arasında insan tabiatı gereği tabii olarak var olan duvarlar daha bir kalınlaştı ve yükseldi. İş hayatında son yarım asırdan itibaren bilgi yoğun çalışılmaya başlanması bu duvarların yıkılmasını daha gerekli hale getirdi. Çünkü artık 'emek'ten anlaşılan sadece 'beden ve kol gücü' değil aynı zamanda 'zihin gücü' hatta daha da ileri gidelim 'gönül gücü'dür. Çalışanlarının zihin ve gönüllerini çekebilecek misyon ve vizyona sahip olmayan şirketlerin başarı şansı yok denecek kadar azalıyor günümüzde. Bunun için 'Patron'ların böyle ilgi çekici vizyonlara sahip olmaları yetmiyor; bu ideallerini çalışanlarıyla paylaşabilmek için 'o duvarları' yıkmaya önce kendilerinin başlamaları gerekiyor. Bunun yolu da korkmadan gönlünü onlara açmaktan geçiyor.