Su gerçekten muhteşem bir şey. İnsana hemen her konuda ilham verecek yaradılışa sahip. Bugün de benim aklıma dağların tepesinde oluşan damlacıkların macerası geldi. Önce bulunduğu yeri suya doyurmak zorundadır bu damlacıklar. Sonra aşağıya doğru yolculukları başlar. Yine mevcut toprağı doyura doyura ve giderek hızlanarak yolculuklarına devam ederler. Bu arada buldukları yol güzergâhında diğer damlacıkların oluşturduğu minik su derecikleri ile karşılaşınca tereddütsüz birleşir ve daha hızlı ve çoğalmış olarak yollarına devam ederler. Bu macera, yepyeni ve heyecan verici kıpırtılarla, yeni birleşmeler ve akışlarla önce minik derecikler, sonra çaylar olarak sürer ve sonunda kocaman ve önünde durulmaz nehirler haline gelir ve sonunda denizlere kavuşulur. Şimdi bu olaylar zincirinde suyun diğer su zerrecikleri ile birleşme özelliğinin olmadığını bir an düşünelim. Macera daha başlamadan biterdi. Nihaî hedefe varmak hayal olurdu... Bir organizasyonda vizyonun gerçekleşmesi buna tıpatıp benzemiyor mu sizce de? Eğer bütün bireyler organizasyonun nihaî hedefine doğru yol alırken birbirleri ile hiçbir ön yargıya kapılmadan birleşemezlerse o topluluğun, şirketin, milletin büyük hedeflerine doğru yol alması mümkün olur mu? İşte bu birlikteliğin sağlanması liderlerin en temel görevidir. Buna son yıllarda 'vizyonu paylaşmak' deniliyor. Örgütün vizyonunu mermerlere kazımak hiçbir şey ifade etmiyor. Bütün bireylerin tam bir samimiyetle, gönülden katılımının sağlanması hedefe sağlıklı bir şekilde varmanın olmazsa olmazıdır. Söz konusu örgütün bireylerinin gönülden katılımını sağlamak ise işin püf noktasıdır. Bunun için öncelikle onların örgütün hedeflerini bilmeleri ve bu hedeflerin gerçekleşmesine katkıda bulunacak kişisel kaliteye sahip olmaları gerekir. İşte bütün örgütler bu katılımı sağlamak için kendilerine uygun usulleri araştırıp bulmaya ve uygulamaya çalışırlar. Bazıları insanların beyinlerini mesela 'votka' ile uyuşturup şuursuzca hedefe yöneltirler. Bazıları insanların önüne 'dolar'ları asıp onları genel hedefe odaklamaya çalışırlar. Bazıları da çarşının girişine: "Besmele çek gir çarşıya selamı da unutma ha! Okkayı eksik çekme ha! Arşını kısa tutma ha! Hakka hizmet eylemektir, halka hizmet eylemek İyi belle sen bu sözü sakın yabana atma ha! Alış derken veriş derken, ölçü tartı, satış derken; Paraya pula tapma ha! İnsanlığı unutma ha!.." yazarlar, bireylerini böyle odaklarlar vizyona. İşte bu dindarların yaklaşım tarzıdır. Bu güzellik herkese, her örgüte, her millete nasip olmaz. Bu bir nasip meselesidir.