"IQ"den "SQ"ya...

A -
A +

Batı'nın ve özellikle ABD'nin demokrat kişilikli düşünürleri son on beş-yirmi yıldır yazdıkları ve söyledikleriyle adım adım bizim yıllar ve asırlardır yaşadığımız ve onlara sahip çıktıkça insanlığa büyük katkılar yapma imkânına sahip olduğumuz değerlere doğru yaklaşıyorlar... Yirminci yüzyılın başlarında batı dünyasına egemen olan materyalist, maddeci düşünce tarzı yönetim düşünce ve uygulamalarını da etkilemişti. O zamanlar 'akıl'ı bile bir kenara koyup 'zekâ'ya odaklanmışlar, okullarda mantık- matematik zekâ olarak algıyabileceğimiz "İntelligent Quatation" yani "IQ"yu esas almışlardı. Okullara alacakları öğrencileri, işe alacakları çalışanları, görev verecekleri yöneticileri hep "IQ"su yüksek olanlar arasından seçmeye çalıştılar. Bu seçim sanayileşmenin ilk yıllarında hakim olan "tek tüfek" üreticilerin yönetim tarzına yani "Emret kontrol et" paradigmasına uygundu. Zira çalışanlardan sadece emredileni, hiçbir itirazda bulunmadan yapmaları istenirdi. Bu şekilde üretilen mal ve hizmetler, bunlara âdeta aç olan tüketicilere hiçbir problemle karşılaşmadan satılırdı. Henry Ford kırk yıla yakın siyah renkli "T-35" model arabayı habire yapıp satmıştı malum. Sonra işler karıştı. Mal ve hizmet stokları artıp, müşteriler de biraz başlarını kaldırıp bir şeyler talep edebilir hale gelince mal ve hizmet üretiminde sadece "IQ"nun yeterli olmadığı anlaşıldı. Müşterinin insan olduğu, hislerinin, duygularının satın alma kararında etkili olduğu, bu arada çalışanlarda bu duyguları algılayabilecek "duygusal zekâ"nın bulunduğu anlaşıldı. O zaman "EQ" yani "Emotional Quatation" duygusal zekâ ortaya çıktı. Kendini ve muhatabını tanıma ve ilişkilerde duyguların önemini kavrama şeklinde çok kısa olarak özetlenebilecek EQ, son on-on beş yılın gözde konularından oldu. Sonra özellikle son on yıldır iş hayatı üzerinde dayanılmaz baskılar yapan küreselleşme süreci, şirket ve organizasyonlarda yönetimi daha içinden çıkılmaz hale getirdi. O zaman "SQ", "Spritüal Quatation" yani ruhsal ya da sezgisel zekâ gündeme geldi. Birçok yönetim uzmanı mesela Prof. Rosabeth Kenter bunu "Mânevî Zeka" olarak tanımladı. İş gelip insanoğlunun inanç dünyasına dayanmıştı. Ama konuyu salt "din"e dayandırmaktan çekinirlerdi... MESS (Madeni Eşya Sanayiciler Sendikası)'nın 2006'da yayınladığı ve de ben bir yönetici veya liderin iddiasındaki herkesin okuması gereken, Mark Gerzon'un "Çatışmalı Ortamlarda Liderlik" kitabında Gerzon, sınırların eridiği dünyada gerek iş hayatında, gerekse sosyal ve siyasî olaylar ve çatışmalarda dinî inançların son derece etkili olduğunu ve bu sosyal gerçeğin iyi anlaşılması gereği üzerinde duruyor. Özellikle siyasete yeni soyunan adaylar bu kitaba birkaç gecelerini ayırırlarsa, Meclis'teki çalışmalarının verimi inanılmaz artar diye düşünüyorum. "Top" ve "Pop"tan vakit kalırsa tabii...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.