Biz savaş işini dünyada en iyi bilen bir milletiz. Özellikle Osmanlı İmparatorluğunun yok olmasına sebep olan Birinci Dünya ve Balkan Savaşlarında ve onu takip eden Kurtuluş Savaşımızda milletimizin neler çektiğini bizden önceki nesil bizzat yaşayarak, bizim nesil duyarak ve o sıkıntılı dönemin acılarını ekonomik açıdan az çok hissederek bildik. Şimdi de etrafımızda Ortadoğu'da, kuzey doğuda halen bu acıları çeken insanlar var. Buna bir de burnumuzun dibinde Irak savaşı ekleniyor. Elbette, globalleşen, daha çok haberleşen, birbirine daha çok yaklaşan ve bu yüzden milletler olarak daha bir insanileşen bir dünya olmaya başladığımızın farkındayız. Bu farkındalık bizim de savaşa karşı olmamızı gerektiriyor. Ancak Amerika Birleşik Devletlerinin petrol havzalarına yerleşme ve kontrol altına alma genel amacına yönelik olduğu dünya kamuoyunca da kabul edilen Irak savaşı bizim sınırlarımızda cereyan ediyor. Şimdi bu durumda bu işte yokuz demeye ne mecalimiz ne de imkanımız yok gibi görünüyor. Çok zor bir ikilem bu. Bir tarafta ABD ile yıllar süren müttefikliğimiz diğer tarafta birçok vatandaşımızın akrabalarının ve soydaşlarımızın bulunduğu Irak'a yapılacak topyekun bir taarruz. Ama yine de demokratik bir yapıya kavuşmuş bir Irak'ın komşusu olma gayesiyle bu harekatta yer almalıyız. Ayrıca bir savaş olursa, (ki kaçınılmaz görünüyor) sonrasında Irak halkının yaralarının sarılmasında millet olarak en büyük katkıyı biz sağlayabiliriz. Bunu savaş sonrası oluşacak ekonomi pastasından pay almak mânâsında düşünmüyorum. Gerçekten Irak halkının sosyal ve manevi açıdan desteklenmelerini kastediyorum. Çünkü defalarca bulunduğum Irak'ta o eski sıcak ve samimi dostluğun var olduğunu bilenlerdenim.