Genel yayın müdürlüğü görevine başlarken Ömer Öztürkmen "usta"ya haftada kaç gün yazmalıyım diye sormuştum. Bir, en fazla iki gün normaldir. Üç gün fazladır, dört günü hiç düşünme demişti. Ama ben söz dinlememiş genel yayın müdürlüğü havasına kapılıp haftada dört gün yazagelmiştim. Görevi devredip bir bakıma hobim olan iş ve yönetim dünyasına geri dönünce haftada iki gün yazmam istenince ben de köşemin ismini de değiştirmeyi ve ana konsept itibariyle aynı kulvarı paylaştığımız ve de birçok konuda hemfikir olduğumuz sevgili Prof. Dr. İsmail Kaya ve Doç. Dr. M. Ali Özbudan'la aynı köşeyi paylaşmayı teklif ettim kabul buyuruldu. İşte şimdi "İş Dünyamız"da yeniden birlikteyiz umarım faydalı olmak nasip olur. Efendim "İş Dünyası" köşesinin ilk yazısı yaklaşık 10 yıldır yakından ve gönülden destekleyerek takip ettiğim MESS'e kısmetmiş. MESS (Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası) uzun yıllardır başarıyla sürdürdüğü eğitim ve danışmanlık çalışmalarına büyük ivme kazandıracağı anlaşılan bir iş birliğine imza atmış bulunuyor. Seksen yıldır iş yönetimi konusunda tecrübe biriktirmiş Almanya'nın önde gelen enstitülerinden olan REFA (İş Tasarımı, İşletme Organizasyonu ve İş Geliştirme Birliği) ile MESS bundan böyle sertifika bazlı eğitimlere başlıyorlar. İş birliğinin tanıtımının yapıldığı basın toplantısında herkesin hemfikir olduğu konu Türk İş Dünyasında yönetim konusunda bilgi eksikliği olduğu, bunun sonunda da önemli iş ve zaman kayıplarının olduğu gerçeğiydi. MESS başkanı, İş yönetiminin duayenlerinden Sayın Tuğrul Kudatgobilik bunun yol açtığı verimsizliğin rekabet gücümüzü azalttığını, bu yüzden verimlilikte Avrupa'nın yüzde elli, Amerika'nın yüzde yetmiş gerisinde olduğumuzu, bunun kâr mârjlarımızı düşürdüğünü sonuçta dünya standardında mal üretsek bile dünya standardında fiyat oluşturamadığımızı ve rekabet gücümüzün kırıldığını çok veciz bir tarzda ortaya koydu. O zaman iş yapma tarzımızı ve iş süreçlerimizi sorgulamak ama bunu bilimsel verilere dayalı tekniklere dayandırmamız gereği ortaya çıkmış oldu. İşte MESS-REFA işbirliğiyle varılmak istenen hedefin ilk safhası "verilerle çalışma alışkanlığı" kazanılması olarak takdim edildi. Sonra bunun ileri safhalarına adım atılabileceği konuşuldu. Bendeniz de karınca kararınca kafa yorduğum, yönetim konusunda duyduğum ve gördüklerime dayanarak "üst yönetimi ve patronları" samimî, gönülden, içtenlikle, bilimsel ikna metodları kullanılarak, kalben ve fikren işin içine kafamdan, diğer bir deyişle yönetim anlayışımızı "Ego-central" yani "Ben-merkezli", "ben bilirim" havalı tarzından "insan odaklı", "insana" hatta ayrım göstermeksizin "her çalışana" aynı değeri veren bir tarza dönüştürecek kültürel yapı değişikliğinin de işin başında düşünülmesi gereğini teklif ettim, basın toplantısına katılanlara. Onların onayladıklarını beden dillerinden anladım, ama sizi ne görebiliyorum ne de duyabiliyorum sahi siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?