İnsanlar sosyal varlıklar. Bu özellikleri de tabiatıyla kurdukları organizasyonlara bütünüyle yansıyor. Gerek yönetici ve gerekse çalışan olarak, bir şirket içinde yürüttüğümüz faaliyetler insani özellikler taşıdığı için; aslında şirket de bir canlı gibi davranışlar gösteriyor. Genel olarak 'iş'e bakışımız ve onu tanımlayış biçimimiz çok doğru olmayabiliyor. Yani insanî tarafımızı ayrı, 'iş'teki kimlik ve fonksiyonumuzu ayrı değerlendiriyoruz. Çoğu kere, eve zihnimizde iş götürmemek ve evin problemlerini işe taşımamak daha doğrusu yansıtmamak bir erdem olarak görünüyor gözümüze. İlk bakışta doğru değerlendirilebilecek olan bu tutumun; dikkatle incelendiğinde, hele günümüz şartları ve yeni ekonominin özellikleri gözetilince, geçerliliğini çoktan yitirdiği anlaşılıyor. Bunun başlıca iki sebebi var; öncelikle içinde bulunduğumuz çağda "iş" günde birkaç saat ilgilenivermekle ortalama bir başarıyı sunacak gibi görünmüyor. Çünkü kelimenin tam anlamıyla korkunç bir rekabet ortamı var, bitmeyen bir mükemmele yolculuk var, her an yenilenme ihtiyacı var; her şeyden önce eskinin sorumluluğu yalnız yöneticiye bırakan ve onun tek başına alacağı kararların son söz olduğu ve diğerlerinin düşünme zahmetine girmelerine gerek bulunmayan anlayışı artık geçersiz. İstisnasız olarak herkesin sürece katılımı gerekiyor ve ayrıntılara hakim olması zorunluluğu var. Tartışmasız krallığını ilan etmiş ve memnun edilmesi son derece zor ama zorunlu 'müşteri' var. Motivasyonun önemi Öte yandan çalışanın motivasyonu kaçınılmaz derecede gerekli ve bunu yok edebilecek sayısız neden var. Özellikle evinde mutlu ve düzenli olmayan birinin ne motivasyonundan söz edilebilir, ne de verimliliğinden. Özel hayatın iş hayatıyla, her ikisini de başarıya taşıyan tam ve verimli bir senkronizasyonu ise; ancak ve ancak liderlik ve takım çalışmasının yürütülebilmesi ile mümkün. Öyle ya; evimdeki ya da sosyal yaşamımdaki, uykularımı kaçıran bir olumsuzluğa duyarsız bir yönetici benim üzerimde ne kadar etkili olabilecektir? Ve yine bu konuda soğuk ve duyarsız bir iş ortamında kendimi iyi ve mutlu hissetmem ne kadar mümkündür? Ben makina değilim ki. Gelmeye can attığım bir işyerinde ve işte çalışmak; kendisiyle beraber olmaktan mutluluk duyacağım liderim ve takım arkadaşlarım olsun isterim. İfade etmeseler bile aslında herkes böyle düşünür değil mi? Kısacası, iş ve özel hayat, eskiden olduğu gibi, birbirinden kopuk değil; ya da hayatın farklı kompartımanları değil. İçiçe ve tam bir etkileşim halinde. Diğer yandan şirketler için, önem bakımından müşteri memnuniyetinden hemen sonra gelen, hatta bazen o kadar önemli olabilen, çalışan memnuniyeti konusu çok önemli. Çünkü, nitelikli çalışanlarının onda birini kaybeden şirket, performansının onda dokuzunu kaybetmiş oluyor ve kaosa düşüyor. Yani çalışan sadakati hayati önem taşıyor artık. İşte bütün bunlar liderlik ve takım çalışması ihtiyacını öne çıkarıyor. Klasik anlayışa göre planlayıp, uygulayan ve kontrol eden yönetici yerine; seven ve sevilen, yanındakilere her konuda yardımcı olmaktan geri durmayan, onlara hizmet eden, her zaman yanlarında olan duygusal zekâsı kuvvetli lider vazgeçilmez bir ihtiyaç. Öte yandan üyelerin birbirinin nabzını tutabildiği ve her zaman birbirine destek olduğu takım çalışması bir zorunluluk. Kimsenin tek başına üstesinden gelemeyeceği zorluklar var iş hayatında ve bunlar ancak takım ruhu ile aşılabilir nitelikte. Takım çalışması ise insanların "biz bir takımız" demeleriyle kurulamıyor. Bu bir kültür ve eğitim meselesi. Takım zorunludur Takım; bilgi, beceri, tecrübe, anlayış, yapı ve karakterleri farklı insanların uyum içerisinde bir araya gelerek sonuç ürettikleri grup demek. Yani farklılıklara tahammül etmek, hatta onları zenginlik olarak görmek gerekiyor. Çalışanların birbiri hakkında "bu da nerden çıktı, problem !" şeklinde düşünmesi başlı başına bir felâket. Bunun yerine onu bir şans olarak görmek ve yeteneklerinden, farklı özelliklerinden yararlanmak önemli. Bu tabii önce herkesin fedakârlık göstermesini zorunlu kılıyor, sonra da sürekli öğrenmeyi; organizasyon yapısında ise hiyerarşiyi mümkün olduğunca ortadan kaldırmayı. Sarsılmaz bir kararlılıkla beraber, gözbebeklerinde hep farkedilen bir gülümsemeyi taşıyan lider ve tam bir dayanışma ve paylaşma kültürünün yaşandığı bir takım anlayışı varsa; insanlar için işyeri artık evinden daha huzurlu, eğlenceli, canlı ve her zaman mutlu olunan, tasanın da kıvancın da paylaşıldığı, hayatın anlam kazandığı yerler haline geliyor. Bu durumda ise, başarı tabii bir sonuçtur. Ayrıca şimdilerde yaşamakta olduğumuz gibi krizlerden ve benzerlerinden, ayakta ve hayatta çıkmak ancak böyle mümkün olur. Olgular ve değerler Krizlerden başarıyla çıkabilmenin özellikle liderlik ve takım çalışmasına bağlı olduğu ortada ama; asla gözden kaçırmamamız gereken bir durum da şu ki; krizler, kaos, belirsizlik ve kesinsizlik bundan sonra iş hayatımızın istisnai dönemleri değil; sık sık karşılaşacağımız, hatta kendisiyle yaşamaya alışmak zorunluluğumuz bulunan olgular. Yani sadece jeolojik depremler değil, iş hayatının sarsıntıları da hayatımızın bir parçası artık. Bunu tetikleyecek çok sebep var. Öyleyse liderlik ve takım çalışmasının önemi giderek artıyor. Tekrar söylememiz gerekir ki, önemini bu kadar vurgulama gereğini duyduğumuz takım çalışması ve liderlik, sözle olmayacak kadar zordur ve bu yüzden sürekli eğitime ihtiyaç göstermektedir. Yani kişisel ve iş yaşamının çok önemli bir parçası haline getirilmiş bir öğrenme kültürüne. Bütün krizler geçicidir. Fırtınaların tabiatı dinmektir. Bu kriz de bügün var, yarın yok elbette. Fakat çalışanımız ya da onların motivasyonu bugün giderse, yarın geri gelmeyecek. Zaten kriz dediğimiz ortamda, çalışma için ayırmamız gereken sürenin azalmasıyla, eğitim ve kişisel gelişim için elverişli bir imkân elde etmiş olmuyor muyuz? Bu fırsatı değerlendirerek, hem sonrası için daha iyi hazırlanmak, hem de eğitim sürecinde motivasyonu yüksek tutmak; zor zamanlarda birarada olmanın getirdiği sadakati de kazanmak krizi fırsata dönüştürmenin ta kendisi değil mi? Ya çaresizsiniz ya da çare sizsiniz!.. Ya ümitsizsiniz ya da ümit sizsiniz!.. Birbirimizden alacağımız güçle bu zor günleri geride bırakıp, çözüm ortağı olmanın mutluluğunu tatmak dileğiyle. Takım çalışması ve liderlik İDEM seminerler dizisi 19 Nisan Perşembe günü gerçekleştirilecek genel katılıma açık "Takım Çalışması ve Liderlik Semineri" ile devam ediyor. Yeni dönemde iş dünyasının ve çözüm ortaklarının arzusuna uygun olarak seminerlerini Perşembe günleri öğleden sonra 14:00 ve 19:00 saatleri arasında gerçekleştirme kararı aldıklarını belirten kendisi ile görüştüğümüz İDEM Genel Koordinatörü Akın Öner Gülce konu ile ilgili olarak şunları söyledi: "19 Nisan günü yapacağımız "Takım Çalışması ve Liderlik Semineri" özenle hazırlanmış ve pratik değer oluşturmaya odaklı bir seminer. Önceki programlarımızda çözüm ortaklarımızdan ve 3000'in üzerinde katılımcımızdan aldığımız takdir ve olumlu tepkiye layık olma yarışımız hiç durmaksızın sürüyor. İDEM olarak, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartları gözeterek maksimum düzeyde fedakârlık göstermekteyiz. Aktif katılımlı ve eğlenceli bir havada gerçekleştirmekte olduğumuz seminerleri 5 yıldızlı Radisson SAS Konferans Merkezi'nin üstün hizmet kalitesiyle birleştiriyoruz. Seminerlerimiz hakkında detaylı bilgi almak ve katılım için (0212) 454 35 35 numaralı telefon ya da (www.idem.com.tr) adresi kullanılabilir."