Ailenin temel taşları fertlerdir. Cemiyetin temel taşları ailedir. Ekonominin temel taşları da şirketlerdir. Şirketleri güçlendirmeden ekonomik hayatı verimli kılamazsınız. O zaman "şirket" kavramını bütün ilişkileri ile birlikte kavramak ve şirketi bu ilişkiler içinde ele almak gerekmektedir. Klasik ekonomi öğretisinde şirket çok sınırlı ve soyut bir varlık olarak ele alınır ve bu şartlarda yönetilmeye çalışılır. Haberleşme ve ulaşımda meydana gelen muazzam gelişmeler şirketi öyle bir ilişkiler yumağının içine attı ki, şirket yönetiminde de diğer bütün alanlarda olduğu gibi "sistem yaklaşımı" kullanılmaya başlandı. 1970'lerin ortalarından itibaren şirketin satınalma, imalat, finansman, pazarlama gibi her bölümünü ayrı ayrı ele alan, yöneticilerle çalışanlar arasında duvarlar ören, müşteriyi "yolunacak kaz" olarak gören, kârı en fazlaya çıkarmayı tek gaye edinen, yönetim anlayışı yerini şirketleri çalışanları, yöneticileri, müşterileri hatta içinde bulundukları toplum ile bir bütün kabul eden bir anlayışa terketmeye başladı. Bu anlayışın uygulamaya yansımasının en güzel örneklerinden biri "Toplam Kalite Anlayışı"dır. Bir başkası "Prossess Management" denilen "Süreç Yönetimi" tekniğidir. Bir diğeri ve çok ses getirenlerden biri "Learning Organisation", "Öğrenen Organizasyon"dur. Son zamanlarda ortaya çıkan bütün yeni yönetim anlayışlarında "Bütünü Görmeye" vurgu yapan "Sistem Yaklaşımı" kendini hissetirmektedir. Mesela iş hayatında "Lütfen ailevi ve duygusal problemlerinizi evinizde bırakınız şirkete yansıtmayınız" anlayışı artık terkedilmeye başlanmıştır. Çünkü şirketler çalışanların aileleriyle birlikte bir üst sistemin içinde yer almaktadır. Ailesinde huzurlu olmayan çalışanın şirkete katkısı sınırlı olmaktadır. Yaşanmış bir örnekle noktalayalım isterseniz. Danah Zohar, "Aklı Yeniden Kurmak" isimli kitabının 102. sayfasında anlatıyor: "Sinerji" dedikleri şey... "Motorola'da bir keresinde uzun yıllar parça bölümü atölyesinde çalışmış bir sekreterle konuşuyordum. Bu bölüm mekanikçi (analitik, parça parça ayırarak) bir şekilde yönetilmektedir. Sekreterin şefi oyunu eski kurallara göre oynuyordu. "Çocuklarımdan biri hastalandığında" diye anlatıyordu. 'Şefim bunu duymak istemezdi. Belli saatlerde işte olmam ve görevimi yapmam gerekiyordu. Bunun dışında evde neyin olup bittiği onu hiç ilgilendirmiyordu. Kendisinden nefret ediyordum. Ve işimden nefret ediyordum. Ve sadece benden istenenleri yapıyor, başka hiçbir konuda kılımı kıpırdatmıyordum.' Şimdi bu bayan şirketin eğitim kurumu olan Motorola Üniversitesi'nde sekreter olarak çalışıyor. 'Yeni şefim bütünüyle farklı. Sabahları her zaman gülümser ve nasıl olduğumu sorar. Kocamın ve çocuklarımın nasıl olduklarını sorar. Çocukların biri hasta olduğunda bana işe gelmememi söyler. Kendisine hayranım ve onun için her şeyi yaparım.' Şimdi fazla mesaiye kalıyor. Kendi iş tanımının dışında kalan şeyleri yerine getiriyor. Bütün kişiliğiyle işin içinde, hem kendisi hem de işi gelişip büyüyor..." Yani aynı sekreter iyi davranıldığında aynı paraya ve zamana üç kişilik iş sığdırıyor. İşte kuvantumcu anlayışın "bir artı bir her zaman iki yapmaz, bazen iki bazen sekiz bile yapar. Bu da "sinerji" dedikleri şeydir. Anlayış değişmeden, sistem değişmez...