Homo economicus"... Şimdilerde iktisat derslerinde insanı böyle tarif ediyorlar mı bilemiyorum. Ama bizim neslin kafasına çakılan büyük çivilerden biri de bu idi. Yani "sadece kendi çıkarını düşünen, kendi faydasını maximum kılmaya çalışan bunun için her şeyi mubah sayan bir yaratık..." Diğer yandan "ihtiyaçlar sonsuzdur, tatmin edildikçe azar, şiddetlenir, dolayısıyla hayat bitmez tükenmez mücadelelerle dolu bir süreçtir." "Ticarette kimsenin gözünün yaşına bakmayacaksın, acımasız olacaksın." hatta (ne demekse) "Babana bile güvenmeyeceksin!.." Yıllar boyu patron, işçi, hissedar ve müşterileri böyle bir ortamda kapıştıran bu sistemin çarkları içinde ezilmeden yol almaya çalışan "homo economicus" artık herhalde yoruldu. Kendini daha huzurlu, rahat hissedebileceği daha insanî bir iş ve ekonomi hayatını özlemeye başladı. Bu henüz özlem diyorum, düşünce bile değil. Belki ama insanlık bu kafayla gitmenin sonunu tartışmaya başladı. Bir yanda milyarlarca aç insan, diğer yanda "obezite" denilerek kibarca ifade edilmeye çalışılan -benim de son zamanlarda düçar olduğum- "oburluk" hastalığı söz konusu. Bir yandan şuursuzca "tıkınıp" diğer yandan milyar dolarlar harcayıp "incelmeye çalışan" milyonlarca insan var bugün. Eskiden böyle yorumları yapmaya kalktığınız zaman "komünistlik"le suçlanırdınız. Ama şimdi "insan" ama sadece "insan" olan herkes "insanoğlunun" bu trajedisine üzülüyor ve bir şeyler yapmanın gereğini en azından iç dünyasında seslendiriyor. Bu sesler yavaş yavaş dışa vurmaya ve bazı şekillenmelere yol açmaya da devam ediyor. Eskiden tam bir "homo economicuslar armadası" olarak tanımlanan ve ekonomik gücü elinde tutarak tama yakın bir "despot" zihniyetiyle yürütülen şirket faaliyetleri, bugün derinlemesine sorgulanıyor. Bunun en önemli misallerinden biri "Toplam kalite" anlayışıdır. Bu anlayışı herkesin hemfikir olacağı bir uygulama bazına oturtmak için, mesela Avrupa Toplam Kalite Vakfı "EFQM" bir model oluşturmuş durumda. Bu modelde şirket faaliyetleri her yönüyle bir bütün olarak ele alınıyor, şirket faaliyetlerinin müşteriye değer katarak onları memnun etmesi yanında, çalışan memnuniyetini de önemseyen, hissedarları tatmin eden, ekolojik ve sosyolojik çevreye uyumlu olan ve onları tahrip etmeyen bir anlayışa sahip, belki en önemlisi olarak bütün insanlığın malı olan kaynakların en verimli şekilde kullanılmasını sağlayacak iş süreçlerini arayan, bunun için insanlara emreden değil onlara hizmet eden liderlik anlayışını alkışlayan ve destekleyen yepyeni bir yönetim anlayışı ortaya konuluyor. Çok uzun ve karışık bir cümle oldu belki ama, artık şirketlerde "homo economicus" anlayışından "homo insanicus"a geçişin müjdesi sayılabilir bu model ve benzerleri. Hani "ne olacak bu insanlığın hali, bu kadar kavga gürültünün sonu nereye varacak" deyip, yelkenleri suya indirmek, boş vermek üzere hisseder insan kendini ya! İşte böyle durumlarda baharda açan minicik bir papatyanın insana büyük ümitler ve yaşama sevinci vermesi gibi bu tür insancıl fikir çiçekleri gelecek için ümit veriyor, bahar esintileri gibi biraz ferahlık sağlıyor. Yanisi ben "homo economicus"luktan istifa ediyorum, haberiniz olsun dedim...