Kaç tane 'Love Mark'ımız var?

A -
A +

Türk toplumunun en zayıf olduğu alan nedir deseler -demezler ya- ben 'toplumbilimdir' derim. Teknik ve teknolojideki açığı kapatmak şimdilerde daha mümkün basar parayı az bayat cinsinden teknolojiyi satın alırsınız. Tazesi bayağı pahalıdır ama mesela petrol zengini iseniz onu da alırsınız. Ancak sosyolojik yönden açığınız varsa o zaman işiniz zor bunu parayı bastırır hallederim diyemezsiniz. Mesela bir Japon uzmandan duymuştum; "Biz Japonlar işe adam alırken öncelikle dürüst ve iyi ahlaklı olmalarına bakıyoruz, bilgi tecrübe ve yetenek sonra gelir, çünkü bilgi ve yetenek eğitimle geliştirilebiliyor, ancak dürüstlük ve ahlak konusunda eğitimle hele belli bir yaştan sonra sonuç almak çok zor oluyor, hatta mümkün olmuyor" demişti. Ahlak sosyolojinin daha geniş anlamda din öğretisinin alanına girer. Bunu bütün kültürler böyle bilirler. Bütün milletler iyi ahlaklı bireyler yetiştirmek için din eğitiminden yararlanmanın yollarını ararlar. Bütün dünyada dindarlık prim verilen, saygı duyulan bir olgudur. Batıda birkaç yılını geçirenler bunu gayet iyi bilirler. Mesela Almanya'da bütün Hrıstiyanlardan devlet eliyle maaş bordrolarından kiliselere belli bir kesinti yapılır. Bu fonlarla güçlendirilen her mezhepten kiliseler ana okullarından itibaren her kademede eğitim kurumları, çeşitli sağlık kurumları kurar ve yönetirler. İsteyen de istediği kiliseye üniversiteye hastaneye gider istemeyen de maaşından kesintiye razı olmaz 'ben dinsizim' der onun da cenazesini belediye çöpçüleri kaldırır. Batı bu konsensüsü sağladıktan sonra sağlıklı bir şekilde teknolojik gelişmesine devam edegelmiştir. Sonuç olarak batıda gerek kamuda gerekse özel sektörde din olgusu her rengi ve şekliyle hoşgörüyle karşılanan, toplumsal yapıyı güçlendiren bir motif olarak kabul edilmektedir. Şimdi gelin sizi Türk iş dünyasının 'beş saatlik bir seminere beşyüz dolar ödeyebilecek' cinsten beş yüze yakın kimseyle temsil edildiği bir konferans salonuna götüreyim. Konusu; sosyolojik kavram ve motiflerin çokça kullanıldığı "müşteri sadakati" olan Amerikalı konuşmacının konferansının arasına Türk reklam dünyasından birkaç konuşmacının katıldığı bir panel koymuşlar. Panelistlerden biri reklam dünyasının yakından tanıdığı genç ve pırıltılı ve de başarılı eserlere imza atmış biri; Serdar Erener... Güncel bir örnek... Serdar Bey müşteri sadakati konusunda önemli şeyler söylüyor. Bu arada 'Love Mark'lardan yani sevilen markalardan bahsediyor. Çünkü insanların satın alma kararlarının yüzde seksene yakınının duygusal temellere dayandığını o da biliyor. 'Love Mark'lara çeşitli alanlardan örnekler veriyor, böyle markaların oluşması için o şirket ya da kuruluşun çalışan ya da üyelerinin gönülden katılımının öneminden bahsediyor. Bu arada güncel bir örnek olarak AK Parti'nin bir 'Love Mark' olduğunu söylüyor salonda büyük bir homurdanma yükseliyor. Serdar Bey insanlara niye böyle reaksiyon gösterdiklerini anlayamadığını belirtiyor ve AK Parti'nin 'Love Mark' olmasında milletvekilliği ve bakanlık beklentileri olmayan kadın üyelerin çok etkili olduklarını bu insanların bu katkılarının karşılığını ahirette almayı beklediklerini söyleyince salon kahkahadan kırılıyor. Şimdi söyler misiniz bana, sosyolojik bir analize bu kadar banal bir reaksiyon gösteren şirketlerden 'Love Mark' olmaları beklenebilir mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.