"Bir tahta fıçının bir tahtası kırık olursa o fıçı kırık olan tahtasının seviyesine kadar doldurulabilir". Bunun adına 'minimum yasası' denir. Her ne kadar bitkilerin topraktan aldıkları besin maddelerinin hepsinin belli ölçülerde mevcut olması gerektiğini ortaya koyan bir model ise de, günlük hayatın birçok yönüne uygulanabilir bir kuraldır. Alman biyokimyacı Justus von Liebig'in insanlığa hediyesidir. O zaman memleketin ahvaline uygulayalım bu kuralı; mesela siyasi hayatımıza. Bizde demokrasi vardır, öyle bilinir. Siyasi Partiler vardır. Siyasetin delegeleri vardır. İlçe teşkilatları vardır. İl teşkilatları vardır. Milletvekilleri vardır. Parti grupları vardır. Meclis vardır. Yani görünüşe göre demokrasi fıçısının bütün tahtaları tamam gibi görünür. Ama bir tahta kırıktır. Saydığımız ve de demokratik hayatın gerçekten vazgeçilmezleri olan 'bu unsurların etkinlikleri tam değildir'. Genel merkez il ya da ilçe teşkilatlarını görevden alabilir, milletvekillerinin kimler olacağına kararı delegeler değil parti başkanı verir. Bu durumda siyasi partilerde demokrasi vardır denilebilir mi? Seçim Kanunu'nun değiştirilmesi her gündeme geldiğinde ümitlenirim. Belki bu defa siyasetin kalitesini artıracak ve siyaseti gerçekten millete hizmet yarışı haline getirecek düzenlemeler yapılabilir derim. Bu defa da ümitlendim; Başbakanın Anayasa ve Partiler Kanunu'nu yenileme konusunu gündeme getirdiğini duyduğumda. Hatta bu defa ümidim daha da fazla. Çünkü böyle bir değişimi uzun yıllar oy kaygısı olmayan ve de lideri gerçekten güçlü samimi olan bir parti yapabilir. Bu özellikler AK Parti'de ve Lideri'nde var. İşte şimdi AK Parti'nin önüne seçim kazanmaktan belki daha da önemli olan 'demokrasi âşıklarının gönlünü kazanma' imkânı sunulmuş bulunuyor. Bunu becerebilirse ülke demokrasi tarihinin sayfalarına adını altın harflerle yazdırır. Çünkü gerçek rekabetin olmadığı yerde kalite olmaz. Özal'dan biz böyle öğrendik.