"Kalyonlar çekilecek!.."

A -
A +

Sanayi çağının işletme yönetim bilimine büyük katkıları oldu. Ancak bu arada insanoğlunun o güne kadar gördüğü en hızlı ve etkili değişim rüzgârı olduğu için sanayi çağının paradigmalarını (zihinsel kalıplarını) söküp, yerine yenilerini koymak da o derecede zor olmakta. Bin yediyüzlü yıllardan itibaren şekillenen ve batı dünyasını yıllarca hegemonyası altında tutan maddeci düşünüş tarzı bu paradigmaların en şiddetlilerinden biri. "İnsan ihtiyaçları sonsuzdur, tatmin edildikçe azar, şiddetlenir" varsayımı üzerine kurulan iktisat bilimi, insanların bitmez tükenmez hırslar ve tatminsizlikler uçurumlarına yuvarlanmasına sebep oldu. Bu yüzden sanayi çağında işletme yönetimi biliminde sadece "planlar, programlar, stratejiler, emirler, raporlar, kontrol mekanizmaları" ile şekillenen, insan ruhunu, duygularını, ikinci plana atan hatta hiçe sayan bir anlayış hakim oldu. İnsanın sadece "para" ile motive edilebileceğine inanılan bu anlayış son kırk elli yıldır sorgulanmaya başlandı. Son yıllarda zihinsel zekâ yanında, duygusal hatta sezgisel ve 'manevi zeka'nın tanımını yapmaya ve başarıda bunlara da önem atfetmeye başlayan önemli hareketlenmeler var. Sanayi çağının yönetim anlayışının muhkem paradigmalarından biri de, bütün diğer bilim dallarında da hakim olan analitik yaklaşım tarzıdır. Yani olayları, organizasyonları, parçalara ayırıp her parçayı ayrı ayrı ele alıp iyileştirerek bütünü iyileştireceğine inanan bir tarz. Bu yüzden şirketlerde her biri ayrı telden çalan birbirlerinden kalın duvarlarla ayrılmış bir sürü altyapılar oluşmuştur. Bunların en göze çarpanı şirket içindeki iş ve fonksiyonları ayırmadır. Satın alma, imalat, pazarlama, finans, insan kaynakları gibi bölümlerin aralarına aşılmaz duvarlar örülmüştür. Daha az belirgin olan duvarlar, düşünenler ve uygulayanlar arasında mevcuttur. En az belirgin, ama en sert ve kırılmaz duvarlar ise yöneticiler ve yönetilenler arasındaki duvarladır. Bu duvarların temeli sanayi çağının ilk zamanlarında uygulanan "zalimane yönetim anlayışı" ile atılmış. İnsanların canını acıtan bu uygulama önceleri masumane sosyalistler daha sonra azılı komünistler tarafından sömürülerek insanlığın başına gelen en önemli dertlerden olan eli kanlı rejimlerin doğmasına sebep olmuştur. İşte bizim neslin sanayi çağından kaptığı en zararlı virüs belki budur. Yöneticiler, iş sahipleri diğer bir ifade ile patronlar ile çalışanlar arasındaki uzlaşmaz boyutlara ulaşan "çatışma" ortamı, son yıllarda gösterilen büyük gayretlere rağmen verimliliği düşürmeye devam etmektedir. Ya biz ne yapıyoruz?!. Fatih Sultan Mehmet Han'ın benimsediği "işçinin teri kurumadan ücretini ödemelidir" diyen insan ötesi anlayışı biz unuttuk gitti. Batılılar ise gerçekten ve de kelimenin tam manasıyla "yobaz" olan ve de elindeki "aforoz baltası"nı şuursuzca savuran "kilise"nin baskısıyla bizim kültürle temas edemediler. Bu anlayış hâlâ sürmekte batılı yönetim uzmanlarının çoğu materyalist anlayışın dışına çıkmak gereğini hissettikleri zaman Uzak Doğunun "budist" inancına kucak açmakta, oralarda uygulanan metotlardan medet ummaktalar. Batı ile Uzak Doğu arasında binlerce yıldır olan bitene kayıtsız kalmayı sürdürmektedirler. Biz mi ne yapıyoruz? Altına motorlu araç monte edilmiş kalyonları yağız leventler kılığına soktuğumuz gençlere çektiriyor, fetih kutlaması yapıyoruz. O "fethi" gerçekleştiren yönetim anlayışını enine boyuna oturup konuşamıyoruz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.