Geçmiş olsun başlıklı yazımızda, Anayasa Mahkemesinden, iktidar partisinin kapısına kilit vurmama kararı çıkmasının piyasayı hızla normale döndürdüğünden, alışverişin hızla arttığından söz etmiştik. Konunun başka önemli, belki de çok daha önemli bir boyutu var ki, parayla pulla elde edilmez; ancak krizi, kaosu yaşayarak elde edilir; konsensüs... Varın siz buna mutabakat, aklıselim veya sağduyu deyin. Hepsi de birbirinden değerli kavramlar. İşte biz, birkaç aylık, kapatılacak mı, kapatılmayacak mı, sorusunun getirdiği belirsizlik ortamında, farkında olmadan bir konsensüsü, millî mutabakatı yakaladık. Öyle ki, taraftarı ve muhalifiyle toplumun hemen her kesimi, AK Parti'nin kapatılmaması yönünde bir tavır sergiledi. Yanılıyor muyum? "Kapatın gitsin" diyeni işitmedim. Vatandaş, derin bir kaygı içindeydi. Ana muhalefet ve diğer muhalefet partileri de kapatma konusundaki açıklamalarında temkini elden bırakmadı. İş dünyası, peş peşe verdiği beyanatlarla, kapatmanın kaos ortamı meydana getireceğine dikkat çekti. Sıradan vatandaştan, devletin zirvesindekine kadar herkes gergin bir bekleyiş içindeydi. Acaba, Anayasa Mahkemesinden, cumhurbaşkanı seçimindeki, ille de 367 şartına benzer bir karar çıkar mıydı? Çıkar mı çıkardı. Fakat çıkmadı. Nihayet, baştan beri açıklamaya çalıştığım konsensüse Anayasa Mahkemesi de katıldı. Başkan Haşim Kılıç "Biz de bu ülkede yaşıyoruz, bu ülkenin insanlarıyız, vereceğimiz kararın nelere sebep olacağının bilincindeyiz. AK Parti kapatılmamıştır" açıklamasını yapınca, 70 milyon derin bir oh çekti. Şahsen, yakın tarihimizde, devletin, bütün kurum ve kuruluşlarıyla, ordusu ve milletiyle oluşturduğu böylesine güçlü bir konsensüs hatırlamıyorum. Kapatma davasının açılmasıyla, hep birlikte şok olduk, dava süresince hep birlikte endişelendik ve kapatılmadı kararıyla hep birlikte sevindik. İşte açıklamaya çalıştığım ve kaosun getirdiği paha biçilmez büyük kazanç dediğim de bu; hep birlikte... Buna paha biçilebilir mi?