Güreş, sporlar içinde en çok ilgimi çekendir. Çünkü onda hem kuvvet, güç, hem taktik hem zeka velhasıl birçok özeliğin bir arada tezahürünü görmek imkanı vardır. Her ülkede bu güreş vardır, ama bizim atalarımız bunu bir spor haline getirenlerin başında yer alsalar gerektir. Zira gelenek ve göreneklerimizde yer etmiştir. Anadolu'da hâlâ bunun izleri görülmektedir. Güreş atılmayan düğün pek düğünden sayılmaz malum. Güreşimizin de atası "Karakucak"tır. Karakucağın bir versiyonu da malum "yağlı güreşimiz"dir. "Güreşimiz" tabirini kullanıyorum çünkü; imambayıldıya, musakkamıza, yalancı dolmamıza, turşumuza, helvamıza, lokumumuza, kahvemize hatta Hacivat ve Karagöz'ümüze hem de Türkçe isimleriyle sahip çıkmaya çalışanlar var malum. İşte bu karakucak ve yağlı güreşlerde tekme tokat, yumruk vurmama haricinde pek kaide yoktur. Sonradan serbest stil tarzında minderde sürdürülen bu güreşte er meydanı herkese açıktır. Öyle anlı şanlı kilo sınıflaması yoktur. Rakibine basarsın elenseyi, kurarsın çaprazı, rakip paçalardan tuttuysa alırsın kurt kapanını, çevirir sırtını yere vurur çakarsın galibiyet temennasını olur biter... Di. Şimdi malum er meydanı Kırkpınar'da yağlı güreşlerde bile süre sınırlaması var. Yarım saatte yenişme olmazsa, puan usulü getirildi ve işin tadı bence biraz kaçtı. Neyse işte bu bizim ata sporu beş altı yüzyıl Avrupa içlerine kadar uzanıp Avrupa ahalisiyle komşuluk yapan atalar tarafından oralara da yayılmış. Ancak biraz sertçe kaçmış olmalı ki, minderde yapılmaya başlanmış, daha sonra serbest stil yanında, grekoromen stil denilen güreş de benimsenmiş. Tamamen kilo denkliği gözetilen, zamanla ve puanla oynanan, üstelik vücudun üst tarafıyla yapılan bu güreşe bizim Anadolu çocukları bir türlü uyum sağlayamadılar. Eski olimpiyat veya diğer güreş turnuvalarında serbestte altınların çoğunu alır grekoromende hep dökülürdük. Şimdi ikisinde de dökülüyoruz ya neyse... Siyasi ve ekonomik kriterler Çünkü Anadolu'nun çayırlarında yetişen güreşçilerimiz kurala, kaideye, puana pek uyum sağlayamıyorlar. Demem o ki, aynı şekilde siyaset ve ticarette de serbest bir ortamda yetiştiğimiz için dünyada gelişen yeni durumlara pek uyum sağlayamıyoruz. Ancak Avrupa Birliği'ne müracaatımızı ciddi tuttuğumuz bugünlerde Verheugen tarzı siyasi hakemlerin gelip sağda solda dolaşmalarını henüz içimize sindirebilmeye başladık. Ancaaak, siyasi kriterlerden daha zor ve nazik olan ekonomik kriterlerdir. O konuda önümüzdeki yıllarda hatta on onbeş yılda şirketlerimizi çok zorlu bir dönem bekliyor. Karakucak tarzı, bulduğumuz krediyi, teşviki, alıp, enini boyunu hesaplamadan yönetim kabiliyetimiz açısından kontrol edemeyeceğimiz kadar büyüttüğümüz şirketlerde hiçbir kurala tabi olmadan sürdürdüğümüz iş hayatımız artık sona eriyor. Kayıtdışının "tatlı katkıları" artık ortadan kalkıyor. Yani ekonomik güreşler de artık belli kaidelere bağlanıyor. Sonuç olarak güçlü oldukları kadar teknik açıdan da yeterli şirketlere ve bunun sağlanması için ise bu ihtiyacı şimdiden kavramış yöneticilere gerek var. Bu tür yöneticiler ise ha deyince bulunamıyor. Bunun uzun bir teorik ve pratik öğrenme süresi var. Lafın kısası önümüzdeki on onbeş yılda çok çalışmamız lazım çoook.