Hikâye Osmanlı zamanında geçmiş olmalı. Çünkü Yahudi Mişon Efendi, Kayseri'de ticaret yapmağa karar verir ve dükkanını açar. Kendisini Kayseri ve Kayserililer açısından dikkatli olması hususunda uyaranlara, "Eh biz de, ticareti az çok biliriz be kuzum" der geçer. Kayserili birkaç kişi kendisini ziyarete gelirler. "Hayırlı olsun" temennileri ve çay, kahve faslından sonra, gelenlerin arasından en çelimsiz ve kılık kıyafeti açısından da pek göze batmayan biri "Mişon Efendi" der. Safça bir edayla, "Ne güzel dişleriniz var!" "Öyledir" der Mişon gururla. Haydi adına Hasan Ağa diyelim, muhatab devam eder: "Ben senin dişlerine talibim. Onları bana satar mısın?" Mişon hayretle sorar: "Kuzum olur mu, satsam bile sana ne faydası olur, söküp veremem ki!" Hasan Ağa, "Ben de zaten hemen istemiyorum ki, bedeli neyse ödeyeyim, sen ölünce gelir o zaman söker alırım. Ölünceye kadar kullanırsın" der saf saf. Mişon "oh" der kendi kendine, "Bu Kayseri'de epey iş çıkacak bize..." Ellerini oğuşturarak, "Satarım tabii" der. "Ne veriyorsun?" Hasan Ağa, "5 altın lira vereyim." Mişon, "Anlaştık, ver beş altını dişler senindir..." Alış veriş tamamlanır... Mişon'un hayalleri... Birkaç gün sonra Hasan Ağa yanında birkaç arkadaşıyla çıkagelir. Mişon heyecanla buyur eder. Kafasında yeni ve tatlı alışveriş hayalleriyle misafirleri bir güzel ağırlar. Yemekten sonra Hasan Ağa, "Mişon efendi" der: "Bu arkadaşlara senin dişleri beş altına satın aldığımı söyledim. Dişlerin beş altın edip etmeyeceğini gözleriyle görmek istediler. Sana zahmet arkadaşlar benim dişleri yakından bir görsünler!" Mişon kızarır, bozarır, "Hasan Ağa, ben at mıyım ya da sığır mıyım da, dişlerime baksınlar" diye itiraz edecek olur. Hasan Ağa, "Dişler benim malım değil mi, bir görsünler gideceğiz" der. Herkes sırayla Mişon'un ağzını aralayıp, dikkatle dişleri muayene ederler ve giderler. Ertesi gün Hasan efendi sekiz on kişiyle gelir ve yine dişleri gösterir Mişon... Birkaç gün sonra yirmi yirmibeş kişiyle gelince Mişon ürperir ve, "Al kuzum şu beş altınını ve beni rahat bırak" der. Hasan Ağa "Yani ne demek istiyorsun Mişon efendi, benim dişleri satın almak mı istiyorsun?" Mişon "Evet" deyince "O zaman" der Hasan Ağa "Yirmi altından bir dirhem aşağı veremem. Zira bu parayı verecek birçok müşteri var..." Mişon bakar ki papuç pahalı, kös kös yirmi altını öder ve tabii Kayseri'yi de terk eder... Sonra ne mi olur? Ne alakası mı var? Olmaz mı? Bizim Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül de Kayserilidir. Ve yıllardır kimsenin ödemediği Madam Louzidu'nun yüzbin dolar etmeyen evine bir milyon dolar tazminat ödemeyi kabul etmiştir. Sonra mı ne olur? Hele şu Kıbrıs'daki bugüne kadar en çekişmeli geçeceği söylenen seçimler bir bitsin, o zaman görürüz ne olacağını!..