"Kazan-kazan"

A -
A +

Afrika'da bir şirket etrafı gecekondularla çevrili bir arsaya bir süpermarket inşa etmeye karar verir. Uzun bir zaman uğraşarak arsayı satın alır. Belediyeden ruhsatı alır. İnşaatı bitirir. Ancak çok önemli problemler onları beklemektedir. Bütün dünyada olduğu gibi o memlekette de süpermarketlerde hırsızlık olayları çok fazladır. Hatta bu mağaza gelir seviyesi çok düşük olan bir muhitte kurulduğu için bu tehlikenin daha da büyük olması düşünülmektedir. Her gün can sıkıcı hırsız-polis kovalamacalarının yaşandığı bir mağazada müşterilerin tedirgin olması hoş bir şey değildir, hattâ bazı gelir seviyesi yüksek müşterileri kaçıracak bir durumdur. Diğer bir husus da mağazanın tam karşı kaldırımında salaş barakalarda pejmürde kıyafetli, bağıran çağıran ara sıra kendi aralarında kavga eden sebze meyve satıcıları bulunmaktadır. Sabahtan akşama kadar kesintisiz bir kargaşanın mağaza önünde yaşanması söz konusudur. Şimdi böyle bir durumda siz bu mağazanın sahipleri olarak ne yapardınız? Yaptığımız eğitimlerde bu sorunun cevabı "Belediye ile görüşür, ruhsatsız ve izinsiz olarak satış yapan o manavları oradan söker atar, hırsızlık olayları için emniyet teşkilatından daha özenli bir çalışma yapmalarını talep eder, bu arada güçlü bir özel güvenlik birimi için yeterli finansmanı gözden çıkarırdık!" şeklinde oluyor. Sizlerden farklı düşünenlere saygı duyarım! Ama bendeniz lafı uzatmadan bu probleme Afrika'nın kibar yöneticilerinin bulduğu çözümü arz edeceğim... Mağaza yönetimi uzun bir arama konferansından, ya da diğer bir ifadeyle beyin fırtınasından sonra şöyle bir yol izliyorlar: Önce mağazının karşısındaki manavları nazikçe davet edip onlara şöyle bir teklifte bulunuyorlar. "Sizleri müşterilerimize daha iyi hizmet sunup daha fazla kazanmanız için, bütün barakaları yıkıp, her birinize sizin belirleyeceğiniz bir plana uygun olarak modern kullanışlı satış stantları inşa edelim. Bu arada belediye ile de görüşüp bu stantlara izin de alalım. Böylece hem sizin işiniz kolaylaşsın, hem de bizim müşterilerimiz de sizin dükkanlarınızdan alışveriş yapsınlar. Buna karşılık bizim sizden istediğimiz, mevye sebzelerimiz için bağırırken, arada sırada bizim satış kampanyalarımızla ilgili duyurularımızı da gelen geçene duyursanız. Ayrıca siz bu mahallenin insanlarını iyi tanıyorsunuz. Hırsızlık yapmaya eğilimli olanları ikna etmeye çalışsanız, çok ihtiyaçlı olanları bize bildirip onların ihtiyaçlarını belli ölçüde karşılamamızı sağlamanızı rica ediyoruz. Böylece hem bizim müşterilerimiz her gün kavga gürültüye şahit olmayacak, hem de sizin arkadaşlarınız hapse girmekten kurtulacak. Biz de güvenlik sistemine yapacağımız ağır masrafları azaltıp fakir-fukaraya anlamlı bir destek sağlama imkânına sahip olacağız." Sayın Baykal anlar mı? Yönetim gurularının önde gelenlerinden Stephan Covey'in bir seminerinde safha safha filme alınan bu hikâyeyi ve elde edilen muhteşem sonuçları izleme imkânı bulmuştuk. İşte buna "win-win", "kazan-kazan" anlayışı deniyor. Yani son günlerde sayın Deniz Baykal'ın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın söylediği "Biz, kazan-kazan anlayışını benimsiyoruz" tarzındaki bir cümlesini eğip büküp tenkit etmeye çalıştığı anlayış bu. Bilmem Sayın Baykal "kefen"den yaptığı "urgan"dan vakit bulup yönetim ustası bir bilim adamının, veciz ve de belgesel tarzda sunduğu bu anlayış tarzını anlar mı? Anlasa da siyasi hayatına yön vermek için kullanır mı? Ne dersiniz?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.