Klonlama malum ayni bir canlının kopyasını çıkarmak olarak basitçe tanımlanabilir. Bizim ziraat fakültesi yıllarında yani, 60'lı yılların sonlarında (böylece 68 kuşağı olduğumuzu belirtip, biraz hava da atmış oluyoruz) klonlama bitkiler için sözkonusu idi. Yani, bir anaç bitkinin çöğürleri yani fidanları üzerine, kaliteli bir ağaçtan alınmış, kalem, göz vs. ile aşı yapılır, böylece verimli ve kaliteli klonlardan oluşan bahçeler kurulurdu. Mesela Washington portakal, çekirdeksiz üzüm, Amasya elması vesaire gibi daha ziyade çok yıllık ağaçlarda bu iş yapılabilirdi. Arpa, buğday, pamukta söz konusu olamazdı. Ama hayvanlarda hele hiç akla bile gelmezdi. Bu yüzden hayvan ırklarının ıslahı nesiller boyu devam eden projeler olarak dededen toruna devam ederdi... Sonra bir gün, gelişen gen teknolojisi biliminin hayret verici bir sonucu olarak ilk hayvan "klonlama", ya da "kopyalama" işlemi gerçekleşti ve "dolly" nam kuzu, ilk klonlanmış hayvan olarak ortalarda melemeğe başladı. Bizim nesle kırk yıl önce böyle bir şey olacağı söylenseydi, güler geçerdik, ya da "Aklınızdan zorunuz var herhalde" derdik. Şimdi insanların klonlanmasının etik, sosyolojik, teolojik ve diğer yönlerden tartışılması yapılıyor. Bütün bunlar bir tarafa klonlamanın çok kısa zamanda sonuç verdiğini varsayalım. Ve ben bir futbol takımının teknik direktörü olayım. Benim önüme on sekiz adet "Zinedine Zidan" klonu versinler. (Bizim Cezayirli Zeynüddin). Ne derim ben şimdi: "Yahu kardeşim tamam da bu Zidan orta saha adamıdır, bundan kaleci olmaz, sağ ayağını iyi kullanır sol tarafta oynayamaz, bana futbol oyununun özelliklerine uygun değişik özelliklere sahip, yani yapı ve karakterleri oynadıkları mevkilere uygun adamlar lazım, ne yapayım ben on sekiz tane Zidan'ı alın bunları, bana değişik özelliklerde oyuncular bulun" demez miyim? Derim elbette. Yani takımlar ne kadar farklı özelliklere sahip oyunculardan oluşurlarsa, o kadar daha başarılı oluyorlar çünkü. Mesela Fransızlar; bunlar zencidir, bunlar mağribidir diyorlar mı? Hayır millî takımlarda Fransızlıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir ton adam var. Peki şu anda öyle ya da böyle dünyaya kafa tutan ABD'nin, millet olarak en önemli özelliği çok çeşitli ırkların bir arada uyum içinde yaşaması değil midir? Bundan yüz yüz elli yıl önce dünyaya ferman okuyan Osmanlı devletinin içinde kırka yakın dil, millet, bir o kadar din mensubu topluluklar bir arada yaşamıyorlar mıydı? Engin Anadolu Kültürü... Biz de yavaş yavaş uyanıyoruz. Bakın şimdi bizim millî takımımızda da bir Afro-Brezilyalı Aurelio var. Bizim de şimdi Türkçe Lazca, Çerkezce, Boşnakça, Kürtçe çığırılan türkü kasetlerimiz var. "Farklılıklar gerçekten zenginlik" ise, bizim kültürümüzde çok büyük bir zenginliğimiz var. Üstünde bulunduğumuz toprakların altında bulunan zenginliklerin -altının, petrolün, bor'un, uranyumun, selenyumun- farkında olmadığımız gibi, üstündeki zenginliklerin de farkında değiliz. Televizyondaki tartışmaları izledikçe, inanın midem ağzıma geliyor. Yazıktır bayanlar, baylar, lütfen daha fazla bizi el âleme rezil etmeyin! Engin "Anadolu Kültürünü" birazcık inceleyin siz de o sımsıcak ortamın tadını çıkarın. "İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir, Sen kedini bilmezsen, Ya nice okumaktır!.." demiştir rahmetli Yunus Emre'miz. Ne olur biraz kendinizi bilmeye gayret edin!..