Kılavuzunuzun cinsi önemlidir

A -
A +

On beş yirmi yıl önceleri kendilerini "Füturolog" "Gelecek Bilimci" olarak tanımlayan bazı kişiler ilerde vukuu muhtemel olayları tahmin etmeye çalışıyorlardı. Bunların en çarpıcı fikirlere sahip olanlardan biri de Alvin Toffler idi. Türkiye'de çocuk doğduğu zaman onun adına telefon başvurusu yapıldığı ve çocuk evlenme çağına geldiğinde telefon bağlatma hakkı doğduğu, ya da bugün sadece müzelerde örnekleri bulunan manyetolu telefonların kullanıldığı, şehirlerarası görüşmelerin santralcı hanımlarla "Kayseri aradan çık, İzmir! Kızım biraz önce İstanbul'la görüşüyordum Kars araya girdi şu benim aramayı yıldırıma çevir de bir saate kadar asker oğlumla görüşmem lazım..." terânelerinin duvarlarda yankılandığı dönemde Toffler "Üçüncü Dalga" adında bir kitap yayınlamıştı. Toffler'e göre "İnsanlık birinci büyük dalgayla avcılık, toplayıcılık ve göçebelik döneminden yerleşik tarım çağına geçmişti. 1800'lerde ikinci bir dalga insanoğlunu tarımdan sanayi çağına savurmuştu. Kitabını yazdığı o günlerde Toffler'e göre on beş yirmi yıl sonra üçüncü bir dalga geliyordu. Bu en şiddetli olacağı tahmin edilen dalgayla insanlık baş döndürücü bir hızla 'Bilgi Çağı'na doğru sürüklenecekti. İnsanların bir şekilde sınırsız haberleşme imkânlarına kavuşacakları, bilginin ışık hızıyla yayılacağı, birçok insanın elektronik yuvacıklar haline gelecek evlerinde çalışacakları, üretimin büyük çapta robotlarla gerçekleştirileceği ve daha akıl almaz birçok gelişmenin olacağı tahmin edilen bu çağda hızlı, esnek ve samimi olabilenler ayakta ve hayatta kalabileceklerdi..." "Bilgi çağı"nı ıskalamamak için... Bizim kuşak bunların hepsini büyük bir şaşkınlıkla yaşadık ve yaşamaktayız. Önceden bu gelişmeleri kestirebilen milletler, şirketler, kişiler tedbirlerini aldılar. Bilgi çağını ıskalamamak için gayret gösterdiler. Bizde de rahmetli Özal bu işin farkına erken varanlardandı. O gün bazıları için gerçekten lüks ve israf sayılabilecek bir bedele katlanarak telekomünikasyon ve ulaşım altyapımızı hatta bazı batı ülkelerinde bile olmayan ölçüde modernize etti ve yeniledi. Sonra bilgi çağının diğer önemli olmazsa olmazlarından "Kaynakları daha etkin ve verimli kullanma" anlayışının gereği olan 'Özelleştirme'ye kafa yordu ve gönül verdi. Çünkü merkeziyetçi hatta 'Merkezî Planlamacı'! modeli esas alan bir idarî yapıyla 'bilgi çağı'nın gerektirdiği hızı, esnekliği yakalayamayacağımızı ve devletle millet arasındaki samimi ilişkileri geliştiremeyeceğimizi biliyordu. Kafalarda "Satarım-sattırmam" sloganlarıyla yer eden özelleştirme hamlesini başlattı. Ama ömrünün kısalığı ve etrafındaki statüko çemberi bu büyük mücadeleyi devam ettirmesine imkan vermedi. O zamanlar telekomünikasyon altyapısına yapılan yatırım bedelini misliyle geri almamızı sağlayabilecek fiyatlarla 20-25 milyar dolarlara Telekom'u satabilecektik. Ama bazı 'mümtaz' şahsiyetlerin Anayasa Mahkemesine kahramanca! açtıkları ya da açtırıldıkları davalarla iş akamete uğratıldı. Şimdi Telekom 1-2 milyar dolar ya ediyor ya etmiyor. Aynı zihniyet Kıbrıs'ta!.. İşte şimdi ayn zihniyet Kıbrıs'ta Cumhurbaşkanı'na kılavuzluk yapıyor. Bu ve benzeri kafalar yüzünden umarım Sayın Denktaş da başını taşa vurmaz. Çünkü bu kılavuzların başına bir şey gelmiyor. Ülkeye kaybettirdikleri milyarlarca doların hesabı onlara sorulamıyor. Onlar Türkiye'de 'Şiş-Kebap', Kıbrıs'ta 'Şeftali Kebabı'yla ağırlanmaya devam ediyorlar. Olan başkalarının burunlarına oluyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.