Türkiye'de toplu öğrenci hareketleri 1968 yılında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde başlamıştı. Nereden biliyorsun denirse, bendeniz de o hareketin içindeydim. Mesele şuydu: Sayın Süleyman Demirel Başbakandı. Devlet Personel Kanunu yoktu. Mezun olan Ziraat Yüksek Mühendislerinden; torpilli, dayısı, amcası, arkası olanlar yevmiyeli olarak 1500 lira maaşla istedikleri yerde görev alırlardı. Normal yurdum mühendisleri vatanın herhangi bir yerinde 450 lira maaşa talim etmek zorunda kalırlardı. Hak mıydı? Değildi. Reva mıydı? Değildi. O zaman buna bir çare bulunmalıydı. İşte Türkiye'de 68 kuşağının ilk boykotu 1968 haziran ayında bu yüzden başlamıştı. Bendeniz ve diğer son sınıf öğrencileri imtihanlara girememek ve dönem kaybetmek durumundaydık. Zorlu bir mücadele ve sopalı ve tabanca göstermeli bir forumdan sonra, boykot ders yılı başına ertelenmiş ve son sınıflar bitirme imtihanlarına girebilmiş ve mezun olmuştuk. Boykotu sona erdirmek için önemli motiflerden biri de Başbakanın bu meseleyi çözmeye söz verdiği söylentisi olmuştu. O zamanlar öğrenciler bir bakıma seslerini duyurmak için kendilerini boykot yapmak, kavga etmek, kırıp dökmek zorunda hissediyorlardı. Çünkü televizyon yoktu. Gazetelerde de ancak sansasyonel olaylarla yer almak mümkündü. Kitap, dergi gibi diğer yayınlar aşırı radikal görüşlere hizmet ederlerdi. Şimdilerde yine böyle vurdulu kırdılı gösteriler yapılmakta ise de, adam gibi oturup tartışmak isteyenler için çok çeşitli imkanlar var. Bunların başında gerçekten sınır tanımayan bir internet ağı geliyor. Bunun yanında olgun ve ciddi bir örgütlenmeyi becerebilen gençler de seslerini duyurmada pek fazla zorluk çekmiyorlar. İmrenilecek bir durum. Her gün televizyonlarda her yaştan gençlerin çeşitli platformlarda yer aldıklarını görüyoruz. "Rock" ve "Pop"un ağır tahribatlarına rağmen gençlerimizin ülkemize ne kadar şuurla sahip çıktıklarını görmek bana da müthiş heyecan veriyor. O zaman müsaadenizle fırsat bulmuşken ben de bu hareketlere bir katkıda bulunayım. Ellerine kına yakıp, gelin ve asker ettiğimiz gibi gençlerimizi siyasi hayatımıza yönlendirelim. Yoksa on yıl sonra da gazetelerin köşelerinde ahkam kesenler yine bugün olduğu gibi siyasi hayatın yaş ortalamasını tartışır olacaklar. Hangi partiye mi? Yapmayın! Mutlaka tüzüğünü ve programını okuduğunuz, liderini dikkatle dinleyip izlediğiniz, ülkeyi bu zor durumdan çekip çıkaracağına inandığınız bir parti vardır, herhalde. Yok mu? O zaman siz toplayın gençleri etrafınıza toplayabilirseniz. Bir parti de siz kurun. Bunu da yapamam diyorsanız. Ben ne diyeyim o zaman. Ali Desidero'nun dediği gibi "Hadi hayırlı seçimler!"