Alaşehir, Bozdağların eteklerindeki, belki de dünyanın en eski oluşumlarından olan toprak tepeciklerden üçüne sırtını dayamıştır. İşte benim rahmetli babaannem, "yonandan evveli" yani Yunanistan'la kapışıp bizim oralar baştan aşağı yanmadan önce, günlerden bir gün Toptepe'deki bir ziyaretten dönerken "aşşaa mahallede" yanan bir ev fark eder. Kendi kendine mırıldanır: "Kimbilir hangi gaalıksızın evidir yanan!" Yanisi "Kimbilir hangi karılıksızın (tertipsiz, düzensizin) evidir yanan" Gelir bakar ki ne görsün kendi evi yanmaktadır!.. Bundan beş altı yıl evvel benim başıma da bunun başka bir versiyonu geldi. Bilgi çağındaki değişimi içine sindiremeyen altmışa merdiven dayamışlardan biri olarak, o günlerde küreselleşme dalgalarının boyunun fazla abartıldığını, bunun da gelip geçici heveslerin körüklediği bir olay olduğunu, bu dalganın bizim memlekette hissedilmesinin daha on onbeş yıl alacağını düşünüyordum. Neyse, bu düşüncelerle bir gün bir tanıdığın oturduğu apartmanın önüne doğru yönelmiştim birden kocaman bir Migros aracı gözüme çarptı. "Haydaa", dedim. "Bu krizin göbeğinde hangi aklı evvel Migros arabasını evinin önüne getirecek kadar bedel ödemeyi göze alır ki!" (Tabiî bu ifade oldukça yumuşatılmış hali anlayacağınız gibi.) Neyse asansörden yukarı çıkıp daire kapısına yönelince ne göreyim, paketler inmiş, kredi kartı pos makinesinde işlem görüyor. Önce bütün kibarlığımla selamlaştım. İçeri girince de birazda kızgın bir ifadeyle "Bu ne hal, bu krizin göbeğinde insan bir iki saatçik ayırır da, semt pazarına gider, sebze meyveyi oradan alır, hiç olmazsa site'nin marketlerinden sizler seçer alır, yani şimdi iş mi bu?" dedim. Cevap: "Resul Amca yerden göğe kadar haklısın, ama beyimin işi malum, gecesi gündüzü karışık, benim de iki çocukla ancak baş ettiğimi biliyorsun. Bu durumda ben listemi hazırlıyorum, kurumsal telefonla ücretsize yakın bir bedelle beyime yazdırıyorum, o da internetten siparişi veriyor, evin ihtiyacı böylece sağlanıyor. Başka bir çare biliyorsan, hani 'Ben bu işi sizin için de yaparım' gibi o zaman konuyu tartışmaya devam edelim..." "Üçüncü Dalga" keyfi!.. Düşündüm "Çocuk haklı". Ama iki kilo domates, üç kilo elma, portakal vs. için, telefonlar, bilgisayarlar, uydular, down-link, up-linkler, fiber-glas kablolar, milyonlarca kilometre mesafelere yayılmış haberleşme ağları. Sonra "Benim rakibim öbür köşedeki bakkaldır" diyen bakkaların rakiplerinin Almanya'dan, İsviçre'den, Fransa'dan çıkması. Bayağı kafam karışmıştı o günlerde. Sonra ben de "Üçüncü Dalga"nın üstünde keyfimi sürmeye karar verdim. Harıl harıl alışveriş yapamasak da intertten istediğimiz her şeyi görebildiğimiz günlerin tadını çıkarıyoruz hanımla beraber. İşte böyle "Kimseyi kınama, başına gelir" dememişler boşuna. ..... (*) Malum bizim oolarda, ismin -i- hali ile -e- hali yer değişmiştir. Mesela: "Kaaveci yap beni bii oota şekeeli gavee" gibi...