Bendeniz 1 Ocak 1946 İzmir Eşrefpaşa doğumluyum. Bu hesaba göre altmış yaşına girmiş oluyorum. Yani bayağı görmüş geçirmiş denilenler sınıfına dahil oluyorum. Herkes gibi ben de şööyle arkama bir yaslanır, yaşadıklarımı film şeridi gibi gözümün önünden geçiririm bazen. Ama bu son zamanlarda daha da sık oluyor. Baba dedemle ilgili pek fazla anlatılan yok. Ama anne dedem sütçü Arab Ahmet, ben doğduğum yıllarda rahmetli Dr. Selahattin Akçiçek'le Demokrat Parti'nin yer altı kuruluş çalışmalarına katılmış. Sarışın mavi gözlü bir Tunus göçmeni olan dedem, Eşrefpaşa'da ciddiyeti ile tanınan bir adamdır. Yani bendeniz demokratik hayatımızın tohumlarının atıldığı yılların bebeğiyim. Eski tip nüfus cüzdanım hâlâ durur ve üzerinde o günlerindeki ekonomik hayatın simgelerinden biri vardır. "Mart ayı ekmek karnesi verilmiştir-Altınbaş Mahallesi Muhtarlığı!" Adam başı şu akadar gram ekmeğin vesikayla dağıtıldığı yıllar. Sonra ekmeğin değil ama, kahvenin, çayın, şekerin vs.'nin karneyle dağıtıldığı uzun bir ekonomik kriz yıllarının çocuğu ve delikanlısıyım... 1960 yılının Mayıs ayında Alaşehir Ortaokulunda son sınıf "müsameresi" çerçevesinde sahneye koymak üzere yıl boyu uğraşıp hazırlandığımız Rus Yazar Gopol'un "Müfettiş" isimli şirin komedisinin "ihtilâl" yüzünden yasaklanmasını o zamanlarki idrak kapasitesine sığdıramayanlardanım. Malum sonraları "Buzlar Çözülmeden" adıyla senaryolaştırılmış ve filmi çekilmiştir. Yani 60'lı yıllarda hâlâ komediyle neşelenmek yasaklanabiliyordu. Sonra etrafta olanı biteni biraz daha fazla algılama ve idrak etme yaşlarına kavuştuğum, 1970'lerden beri memleket durmadan körüklenen ve "iktidar-muhalefet" mücadelesi diye siyasi kılıfa sokulan bir kavgalar manzumesinin içinde yaşayagelenlerdenim. Günlük hayatlarında gül gibi geçinip giden insanların, nasıl ve neden kamplara ayrıldığının sosyolojiik sebepleri üzerinde durulmasının da engellendiğini idrak etmeye başladığım 1980'li yıllardan sonra yine pre ve post birtakım ihtilaller yaşamış biriyim. İşte o yıllardan İzmir 2. İktisat Kongresinde ilk defa konuşmasını dinlediğim Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal'la "liberal ve demokrat" olmanın ne kadar önemli olduğunu idrak edenlerdenim. Yirmi yıla yakın çalıştığım üniversite ortamında araştırma imkânlarının yakışıklı bina ve mobilyalara yapılan yatırımlar nedeniyle ne kadar kısıtlı olduğunu, bu yüzden üniversitelerin liselerden farkının hocalarının unvanlarıyla sınırlı olduğunun farkında olanlardanım. 1984'lü yıllardan başlayarak hasbelkader içinde yaşadığım yöneticilik maceralarımın etkisiyle son on yıldır "yönetim işinin sanat olduğu kadar bir bilim olduğunun" farkına vardığım için kendime "yönetim kalitesinin yükseltilmesi yoluyla insanların hayat standartlarının iyileştirilmesi misyonu"nu seçtiğim için "İş Dünyamız" adıyla yazı yazarak ve televizyon programı yaparak bu misyona hizmet etmeye çalışmaktayım. İşte size altmış yıllık kocaa bir ömrün özeti. Dün gibi, sanki bugün gibi...