Kızılelma; Viyana

A -
A +

Viyana'ya her gidişimde şehrin her yerinde özellikle İkinci Viyana Kuşatması'nın izlerine rastlıyorum. Gerçekten Osmanlı'nın Viyana'yı fethedememesi; üzerinde derinlemesine durmayı gerektiren bir olay. Öncelikle burada vatanlarını kahramanca savunan insanları yad etmek gerekiyor. Çünkü, atasözümüz "Bükemediğin bileği öpeceksin" der. Sonra savunmadan daha zor olan taarruz ve kuşatma harekatında bulunan Osmanlı tarafını ele alalım. Birinci handikap Osmanlı Sultanı seferde askerinin başında değil. Komuta sadrazamın elinde. Dolayısıyla siyasi iktidarı kaybetme endişesi taşıyan bir karar verici söz konusu. O yüzden sinirli olabiliyor ve nitekim; işte size sonbaharın serinliğinin hissedilmeye başlandığı günlerde yapılan bir divan toplantısında 'sinirlerin gergin' olduğu bir ortamda bir 'vaka etüdü.' Söz sırası kendine gelen Kırım Hanı Murat Giray, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'ya "Paşam" der. "Önümüzdeki kışın çok şiddetli geçeceğini tahmin ediyoruz. Acizane arzımız o dur ki, bu kışı savunmada geçirelim, ilkbaharda Allah'ın izniyle Viyana'yı fethetmek daha kolay ve zayiatsız müyesser olur." Kara Mustafa Paşa hiddetlenir. "Bre Kara Tatar, sen kim oluyorsun ki, bize akıl öğretiyorsun, tiz atın bu herifi otağımdan." deyiverir ve Kırım Hanının kollarından iki güçlü nefer yakalar ve kapı önüne koyar. İşte bu Kırım Hanı, belki sonra bütün Kırım soyunu çeşitli felaketlere duçar edecek bir kelam eyler. O kızgınlıkla "Çekilin bre, görelim bakalım Osmanlı kaç akçelik adem imiş." Ve bu karar prens Ojen'in elini kolunu sallayarak Tuna kıyısından süzülüp, Viyana'ya yardıma gelmesini kolaylaştırır. Daha bir çok başka sebepleri de vardır. Ama son olarak duyduğum ve aklıma da yatan bir son sebep; Osmanlı kanunları gereği, harplerde asker ancak bizzat öldürdüğü yahut yaraladığı hasmının üzerindekileri yağma edebilir. Bunun dışında ele geçen her mal ve esir beyt-ül mal'ın yani devlet hazinesinin malı olur. Ve bu ganimet harp bitiminde belli usullere göre paylaştırılır. Ancak savaşın kritik bir durum alması söz konusu olduğunda, komutan askeri şevklendirmek (motive etmek) için alınacak belde veya şehrin yağma edilmesine müsaade edebilir. İşte Merzifonlu Kara Mustafa Paşa; "Viyana müzeyyen bir şehir, yağma etmek uygun olmaz" diyerek bir idari hata daha işleyip bu yetkisini kullanmıyor. Netice malum, Osmanlı'nın Kızıl Elma macerasının geri dönüş süreci başlıyor. Malum güneş batarken dünya kızıl bir elmaya benzediği için asker bir yeri fethedince "Kızıl Elmaya!!!, Kızıl Elmaya!!!" diye haykırırmış. Yani kibarca ve gizlice "Batıya, daha batıya" derlermiş. Şimdi. Şimdiye gelelim. Artık savaşlar top, tüfek, kılıç kalkanla değil, ekonomik vasıtalarla yapılıyor. Viyana Kuşatmasından ders çıkartmak gerekirse, neler söylenebilir, bugünkü ekonomik savaşlarla ilgili ona bakmalıyız. Turgut Özal'la başlayan ve şu anda Tayyip Erdoğan'la devam ettirilen "Başbakanın ekonomi ordusunun başında olma"sı geleneği ehemmiyetle sürdürülmelidir. Ekonomi konusunda, herkesin ve ayrım yapmadan her kesimin fikirlerinin alınması için yeniden canlandırılan 'Sosyal ve Ekonomik Konseye' daha çok işlerlik kazandırılmalıdır. Ekonomik savaşın gerçek yeniçerileri olan üretici ve ihracatçıların belki dolarla oynayarak değil ama, onları şevklendirecek diğer araçlar kullanılarak mesela, enerji fiyatlarını makul seviyeye indirme, yatırım ve ihracatı özendirici prim uygulamalarını gerçekçi bazda yeniden düzenleme, belli ihracat hedeflerini tutturanlara yatırım indirimi uygulama ve benzeri maddi imkanlar sağlanması düşünülmelidir. Hatta belli ihracat ve üretim hedeflerini gerçekleştirenlere yeşil hatta kırmızı pasaport verme gibi manevi teşvik unsurları gündeme getirilmelidir. Viyana'da iki gün süren beraberlikte Başbakan ve ekibinin bütün bu aklımıza geliveren konulardaki samimi ve müspet yaklaşımları ilerisi için bendenize ve görebildiğim kadarıyla geziye katılan herkese ümit verdi. Avrupa Birliği'ne girebilirsek Avrupa'yla Viyana'da yarım kalan hesabımızı bu defa barış yoluyla kapatmış olacağız. Böylece 'Osmanlının Kızıl Elma Viyzonu' da gerçekleşmiş olacak. Bu arada Sabancı grubunu ve Temsa'nın Yönetim Kurulu Başkanı sayın Şevket Sabancı ve ekibini; Avrupalı devlerle yarışıp Avusturya Devlet Kuruluşu "Post Bus"a otobüs satarak bizleri onurlandırdıkları için tebrik eder, başarılarının devamlı olmasını dileriz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.