Kolay gelsin!

A -
A +

Benim dayılarım da marangozdu biliyor muydunuz? Ama onlar birinci sınıf mobilya ustası idiler. O zamanın malzeme ve işçiliğiyle yaptıkları ve sünnetimde hediye getirdikleri yazıhane halen kullanılabilir durumdadır. Yarım asır önce senede bir, onbeş yirmi günlüğüne, altı saatlik kara tren yolculuğuyla gittiğimiz İzmir'de, dayılarımın dükkanı en sevdiğim yerlerden biriydi. Dükkan altı yedi mobilya atölyesinin yer aldığı bir arastadaydı o zamanlar. İşte o dükkanı ve oradaki hayatı da özlerim her zaman... Sabahleyin erkenden gelinir, herkes iş elbiselerini giyerdi. O andan itibaren kim patron kim çalışan ayırt etmek pek mükmün olmazdı. Herkes hem fikren hem de bedenen katılırdı üretime. Belli iş tanımları ve görev bölümü olmasına rağmen kimse elinden gelen ve o anda yapabileceği bir işi umursamazlık etmez, halleder geçer giderdi. Hele o dükanda yenilen yemekler, unutulmaz hatıralardandır. Herkes ustası, çırağı, sefer tasıyla ne getirebilirse getirirdi, yemekler, tutkalların eritildiği ocaklarda bir güzel ısıtılırdı. Ekmekler sıcacıktı ve patrondandı. Herkesin arkadaşının daha güzelini ve çoğunu yemesine gayret ettiği muhteşem organizasyonlardı. Hele bir de üstüne küfeden satın alınmış Buca razakısı (yani üzüm) var idiyse, değmeyin milletin keyfine idi. Hafta sonları dayılarda tatlı bir telaş belirirdi; tüccardan para geldi mi, gelecek mi? Haftalıklar ödenebilecek mi? Ali Dayı bu işe bakardı. Bazen diğer kardeşlere (Avni, Hüseyin) "Bilader bu hafta bize bir şey kalmadı, ancak kalfa ve çıraklara yetti. Pazartesi bir çaresine bakarız" derdi usulca. Bir de bitmiş, cilalanmış, ambalajlanmış mobilyaların, sevinçle, gururla uğurlanma serenomisi vardı ki, insanın içini ürpertirdi. Bu anlattıklarımı okuyan birçok iş adamı ve müteşebbisin dalıp gittiğini görür gibiyim. "Ne günlerdi o günler!" diyorlardır. Doğru o günler güzel günlerdi. Ama şirket büyüyüp geliştikçe, bölümler ayrılınca, yemekhaneler VIP, normal yönetici, çalışan sınıflarına ayrılınca, araya sekreterler, duvarlar, makamlar, mevkiler, titrler girdikçe... "Sormayın tadımız tuzumuz kalmadı" dediklerini de duyar gibiyim... İşte iş liderliği, o ilk günlerin tatlı havasını ustaca bugünlere taşımaktır. Kurumsallaşma, profesyonelleşme çabalarını o günlerin havasını bozmadan becermektir. Zordur tabiî. Kolay diyen mi var?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.