Kolay mı?

A -
A +

İnsanoğlunun baş etmek zorunda olduğu en önemli problem 'paradigmaların esiri olmaktır.' 'Zihinsel kalıp' olarak tercüme edebileceğimiz bu paradigmaların etkisi azaldıkça kişi, şirket, toplum, devlet daha bir rahatlıyor, verimi, dolayısıyla refah seviyesi artıyor. Ancak bu problemle baş edebilmek öyle kolay değil. Nesiller ötesinden taşınıp gelen alışkanlıklar, tecrübeler duygularla harmanlanıp öyle bir yerleşiyor ki insanın, şirketin, devletin, toplumun içine sök sökebilirsen. Bu problemin çözümünde en önemli husus, insanlara beyinlerini rahatça kullanabilecekleri bir ortamın sağlanmasıdır. Ancak etrafınıza bir bakın, doğduğunuz andan itibaren etrafınızı saran, beyinleri dumura uğratan bir atmosferin sizi kuşattığını hissedersiniz. Okul öncesinde ana-babaların sevgi haresi olarak başlayıp 'etrafın kötülüğü' endişesiyle -belki de haklı olarak- giderek kalınlaşan koruma zırhı insanın düşünce alanını da sınırlamaya başlar. Çünkü dış çevreyle -bizim zamanın tabiriyle mahalleyle- ilişki azalınca 'çocuk televizyonun ve bilgisayarın esiri' olur. Bu ise beynin sadece hazırlop bilgilerle doldurulmasını ve dolayısıyla üretkenliğini azaltır. Okul çağında devletin hantal mekanizmalarıyla ağır aksak yürütmeye çalıştığı eğitim faaliyetleri hele bizdeki gibi aşırı ideolojiyle mâlul ise beyinler daha da dumura uğrar. Test sistemiyle çalışan Üniversite Seçme Sınavları ve bunlara hazırlayan 'dershaneler' gençlerin muhakeme kabiliyetlerini köreltir. Becerebilip üniversiteye kapağı atabilenleri ise kantin ve kafeteryalar ve son yıllarda aşırı tarzda biraz da basında yer alıp Üniversitenin tanıtımına katkıda bulunur gayesiyle tertiplenen 'sosyal faaliyetler!' fırtınası 'bilimin ve beyni kullanma zorunluluğunun' dışına savurur. Burada da ideolojik düşünce kalıpları beyinlere yerleştirilir. Sonra, iş hayatında üst yönetimin 'Ben ne dersem o olur, emredileni yap gerisine karışma!' tarzındaki davranış kalıpları, insanların 'beyinlerini kullanma kabiliyetlerini' köreltmeye devam eder. Bu ortamda insanlar beyinlerinde oluşan 'kalıpları' kırıp atmak için gerekli 'fikri enerjiye' sahip olamazlar. Böyle bir toplumda ne demokrasi olur, ne refah. İşte memleketimizde Rahmetli Özal'dan beri 'Paradigmalara karşı verilen savaş' son on yılda daha bir başarılı olduğu için şu günlerde 'Yeni, sivil, demokrat, insana değer veren bir anayasaya' kafa yormaya başlayabildik. Kolay mı geldik bugünlere. Kıymetini biliriz inşallah...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.