Aşağıda, yaşadığımız kriz sayesinde kişi ya da kurum olarak ulaştığımız başlıca anlayış düzeylerini vurgulamaya çalışacağız. Değer üretme: Alışageldiğimiz şekliyle, özellikle KİT tarzı çalışmanın bir etkisi olarak sadece mesaiyi doldurma ve sırası geldikçe bununla övünme şeklindeki anlayışımız kökünden sarsıldı. Çünkü günümüzde organizasyonlar kaçınılmaz bir şekilde mümkün olduğu kadar az çalışanla yürütülmek zorunda. Bu tip, yani yalın organizasyonda ise herkesin değer üretmeye odaklanması hedef ve zorunluluk olarak kendini hissettiriyor. Herkesten beklentiler yükseliyor. Kaç saat mesaide kaldığınız ya da ne kadar izin kullandığınız kimsenin ilgisini çekmiyor. Direkt size bağlı sonuçlara odaklı herkes. İsterseniz ve işiniz müsaitse home - ofis olarak da çalışabilir ve katkı sağlayabilirsiniz. Yeter ki sonuçlar görülebilsin. Yapı değişimi: Yine krizin etkisiyle zorunlu olarak hiyerarşi anlayışının giderek ortadan kalkması da aynı gerekliliğe işaret ediyor. Yani kısacası net sonuçlar ve ölçülebilir değerler elde etmek tek tek herkes için kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu gibi, şirketlerimizi safra iş ve kişilerden uzak tutmak, yani hep tavsiye edilen yalınlaşmayı sağlamak artık hepimizin zihnini meşgul ediyor ister istemez. Tüketim alışkanlıkları: Üretmeden tüketmemek gerektiğini de biraz öğrendik mi dersiniz? Çocukluğumuzdan beri lüks tüketime imrenip, önceki aşama olan üretimi gözden kaçırma hastalığımız yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Yine aynı şekilde israftan kaçınmayı -galiba- öğreniyoruz. Kabul edilecektir ki; özel ve iş yaşamımızda ihtiyaçlarımızı tespit ederken gerçekten lüzumlu olup olmadığını düşünmeye pek vaktimiz olmazdı. "Desinler" veya "demesinler" için alımlar yapar, seyahatlere gider ve yakışıklı toplantılar düzenlerdik çoğumuz. En azından bütün Avrupa ülkelerini geride bırakan cep telefonu alışkanlığımız -gerek makinanın kalitesi ve gerekse lüzumsuz kullanma sıklığı- en bariz örneği oluşturuyor. Oysa şimdi azalan kaynaklarımızın zorlamasıyla ihtiyaçlarımızı biraz daha ince eleyip sık dokuyarak listeye almıyor muyuz? Yani güzel bir alışkanlık ediniyoruz. Kişiyi ve şirketi tanımlamak için "alışkanlıklardan ibarettir" desek fazla yanılmış olmayız. Ancak şu kadar var ki; olumsuz alışkanlıklar kolayca edinildiği halde, iyi alışkanlıkları kazanmak çok zor ve süreç ve eğitim meselesi. Alçakgönüllülük: Bir diğer terketmeye başladığımız için sevinmemiz gereken alışkanlık da kibir olsa gerek. Sıradan kabul ettiğimiz bir çok ihtiyaçların karşılanması geciktikçe aslında o kadar da önemli olmadığımızı (tabii bu anlamda) fark ediyoruz. Esasen bütün sektörlerde azalan kâr marjları, tasarruf alışkanlığının yüzyılımızda hayati değer kazanacağını gösteriyor. Etrafa dikkat: Yine bu dönemde; evin yalnız içine değil, dışına da bakmak gerektiğini fark ettik mi dersiniz? Gerçi bir atasözümüz "Evdeki hesabın çarşıya uymayacağını" hep hatırlatırdı ama malûm "bir musibet bin nasihat" meselesi. Sürekli yenilenme: Bitmez tükenmez bir azimle kişi ve şirket olarak daima kendimizi yenilememiz gereğini de anladık ya da anlamış olmalıyız. Çünkü krizlerin sürekliliği herkesce biliniyor artık. Bundan böyle krizler sürekli olduğu gibi önceden tahmin edilemez nitelikte olacak. Öyleyse kendimizi de şirketimizi de sürekli yenilemeliyiz; yeniliklere açık bir yapıyı ve anlayışı mutlaka kazanmalıyız. Çekirdek yetenekler: Bunun gibi çekirdek yeteneklere odaklanmak da önemli. Çünkü her iş derinlik istiyor, masraflar yüksek ve kâr marjları düşük. Dünya standartlarına ulaşamadığımızda ise, rekabet arslanının yakıcı soluğu ensemizde. Danışmanlık hizmetleri: Bu arada danışmanlardan yararlanma gereğini de fark ettik. Çünkü yaygın bir söyleyişle "danışmanlar bilir, şirket yöneticileri yapabilir". Yenilikçiliği, farklılığı ve sıradışılığı yakalama zorunluluğu her zaman vardı ama şimdi daha çok hissediliyor. Bunu sağlamak için de, işletme körlüğünün ve eski alışkanlıkların getireceği sakıncalardan uzak olarak; şirket dışından bilgisine, tecrübesine ve iyi niyetine güvenilen bir danışmanın yardımını almak çok önemli. Bütün bu sayılanlar ise ciddi ve sürekli eğitimle gerçekleştirilebilecek şeyler tabii. Gelişebilen tek varlık insan; aracı da eğitim. Ülkemizde ve dünyada başarılı örneklerin tamamında; vaktiyle şirketin sıkıntılarını paylaşmış ve beraberce iğneyle kuyu kazar gibi bir yere gelinmiş insanlara gösterilen vefa hemen göze çarpıyor. Yani onlara göre Vefa, sadece İstanbul' da bir semt ismi değil. Tabii rahat iletişim, dürüstlük, nimeti olduğu gibi külfeti de paylaşmak, açıklık ve net bir samimiyet diğer şartlar. Zor günleri aşması beklenen her kuruluşun hava ve su kadar ihtiyacı olan şey; pusula ve harita. Bu ikisine sahip olmayan şirketin; herşey normal gitse, yani ülke genelindeki şu kriz sözkonusu olmasa bile, kalıcılığından söz etmek imkânsız. Bulunduğu yeri ve ulaşacağı noktayı bilmeyen gemiye, hiç bir rüzgâr yardım etmez. Tabii bu da eğitim meselesi. Krizin devamı arzu edilmez ama yukarıda saymaya çalıştığımız ve sayamadığımız birçok faydalarını düşündükçe insan biraz rahatlıyor. AJANDA ¥ 8 - 9 Mayıs, Karar verme ve Raporlama, Rota, 0 (216) 391 67 17 ¥ 08 Mayıs, Krize Dayanıklı Şirket Kültürü, İDEM, 0 (212) 454 35 35 ¥ 09 Mayıs, Yeren Tanıtım, Franchise & More, 0 (212) 296 42 86 ¥ 10 Mayıs, İletişim Sunum Teknikleri ve NLP, LYRA, 0 (212) 396 37 89 ¥ 10 Mayıs, Müşteri Odaklı Satış , İDEM, 0 (212) 454 35 35 KİTAP Köşesi Kavrayamadığımız Zenginlik Kuruluşlarda bilgi her zaman vardı, ama entellektüel sermayenin kritik bir kaynak olduğu fikri ancak Enformasyon Çağı'na girilmesiyle gündeme geldi. Şimdi de teknolojik buluşçuluğun ve küreselleşmenin hız kazanması ve serbest çalışma ile sanal işyerleri gibi yeni olguların boy atması başka "gizli" sermayeyi öne çıkarıyor. Kitap, günümüz liderlerine sosyal sermayenin özünü ve değerini kavramada yardımcı olmakta, onu geliştirme ve büyütmenin yollarını göstermekte ve günümüzün aşırı hareketli dünyasında giderek daha hassaslaşan bu yaşamsal varlığı nasıl koruyabileceklerini ortaya koymaktadır.