Bugüne kadar yüzlerce yabancı yönetim uzmanını dinleme imkânım oldu. Konu ekseriyetle 'başarılı olmak'. Fert, takım, şirket, devlet seviyesinde başarılı olmanın birçok yönleri, faktörleri, metotları, engelleri tartışılır durur senelerdir. Bu kadar yıllık dinleme ve biraz da okuma sonucunda benim aklıma ve gönlüme hitap eden başarının en önemli etkeni 'vizyon ve bunun paylaşılması' olmuştur. 'Vizyon' Latince bir kelime, görmek kökünden 'Görüş, ileriyi görüş, hedef, amaç' vb. manalara geliyor. Biz iş ve siyaset hayatımıza yön veren Osmanlıca 'basar' kökünden gelen 'Basiret' kelimesini şuursuzca kenara koyduğumuzdan beri bu kelimeyi kullanır olduk. Neyse derdimiz kelimelerle uğraşmak ve bu 'dil yaramıza' tuz basmak değil. Bu 'vizyon' konusunu biraz deşelemek. Kişiler, şirketler, toplumlar belli zaman dilimleri için bir hedef belirlerler 'On yıl sonra yönetim danışmanlığı konusunda ilk on kişiden biri olmak', 'Beş yıl sonra sektörde bir numara olmak', '2023'te beş yüz milyar dolar ihracat hedefini yakalamak...' Böyle bir hedef kişileri, örgütleri gerçekten ayakta tutuyor, heyecanlandırıyor, gayrete getiriyor. Son on yılda ülkemizi canlandıranın böyle bir vizyona sahip olmamız olduğunu söyleyebiliriz. Ya da komşumuz Yunanistan'ın böyle bir derdi olmadığını düşünebiliriz. Ya da etrafımızda hedefleri olan kişilerin zirveyi dişiyle tırnağıyla nasıl zorladığını görmüşüzdür. Bütün bunlar tamam, hiçbirine itirazım yok. Zaten bütün 'yönetim guruları'nın insanları, şirketleri bu şekilde -tabirimi mazur görün- 'gazladıkları' malum. İşte ben bütün bunların sonunda 'Sonra, sonrasında ne olacak?' sorusunu sordum hem kendime hem de fırsat buldukça o meşhur 'Yönetim guruları'na. Adamların suratı bir tuhaf oluyor bu soruyla muhatap kalınca. 'Sonra işte başarıyı yakaladık ya!' diyorlar. 'Peki de! dünyanın en zengin adamı olduk da ne oldu?' İşte bu son soru, yıllarca bütün insanlığa ve bize dayatılan 'materyalist düşünce tarzının' sorgulanmasını sağlıyor. Batı dünyasında başarıyı yakalayanların bazıları çekip gidip bir köşeye kafa dinlemeye çalışıyorlar, bazıları çeşitli yardım faaliyetlerine girişiyorlar. Ancak bütün bunlar da 'ölüm'le son buluyor. Bizim inancımızda ise sonsuza uzanan bir 'vizyon' söz konusu. Belki de Koca Osmanlının 'Kızılelma'sı bu. İşte bu düşünce tarzı, bu inanç, insanları daha bir gayretli hale getiriyor. 'Anadolu Aslanları'nı başarıya odaklayanın da onların temiz gönüllerinde var olan, seslendirmedikleri dillendirmedikleri bu 'Kızılelma'larda yattığını düşünüyorum. Bu 'vizyon' paylaşıldıkça bu ülke daha da güçlenecek. Yaşayanlar görecek...