Önce içinde yaşadığımız çağın 'bilgi çağı', Peter Durcker'in deyimiyle 'bilgi çalışanı çağı'nda yaşadığımızı kabul ettiğimizde anlaşalım. Öyleyse işimiz kolay. Yani artık bilginin teknolojiden, sermayeden daha kıymetli olduğunu kabul etmiş oluyoruz. İşte o zaman insanı iş hayatının merkezine oturtmak gerekmektedir. Yani artık "Ben yaptım oldu" paradigmasıyla insanları yönetemezsiniz. Onları mutlak surette ve başından itibaren işin içine katmak zorundasınız. Bu zorunluluk, yönetim dünyasının son yıllarda başını ağrıtan en önemli problemdir. Bu problemin çözümü için çok geniş düşünmek ve en önemlisi insanı tanımak gereklidir. İnsan ise kâinatın anlaşılması ve yönetilmesi en zor üyesidir. Batı iş dünyasının son yıllarda bu konuda çok büyük bir gayret içinde olduğu görülmektedir. Çünkü insanı her yönüyle gerek fiziksel duygusal ve gerekse ruhsal açıdan işin içine katamayan organizasyonların, şirketlerin, ülkelerin başarılı olmaları artık mümkün değildir. İnsanı, bütün yönleriyle işin içine katmak ise ancak onun gönlüne, beynine, ruhuna hitap eden misyon, vizyon ve stratejilerle mümkündür. Tabiri caizse zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Bütün şirketlerde son 10-15 yıldır misyon ve vizyonun belirlenmesi en önemli konudur. Ancak bu misyon ve vizyonun tam anlamıyla paylaşılması beyinleri zonklatmaktadır. Çünkü şirket yıllık raporlarında ve birtakım broşürlerde misyon ve vizyonun yer alması, hatta yakışıklı misyon ve vizyon bildirilerinin mermer levhalar üzerine kazınıp baş köşelere asılması hiçbir anlam ifade etmemektedir. İnsan ancak insan olarak kabul edildiği zaman bu konuda ilk adım atılmış olmaktadır. Yönetimin ve yöneticilerin insanı insan olarak kabul ettiklerini söylemeleri yanında bu düşüncelerini her hareket, davranış ve tutumlarıyla ve katıksız bir samimiyetle ortaya koymaları gerekmektedir. Bu ise bütün iş yönetimi düşünürlerinin hepsini bir noktada toplamaktadır: "Hizmet eden lider". Yani 'emreden ve kontrol eden' değil, 'yön gösteren, yardım eden, kabul eden, güçlendiren' yönetim tarzını benimseyen iş liderleri bundan sonraki iş hayatında başarılı olmaya adaydırlar. Aksi takdirde artık bilginin yüzde seksenlere varan ağırlık kazandığı, çalışanların daha yüksek ve insani hedeflere yöneldiği yeni yönetim paradigmasını kabul etmeyen yöneticilerin başarılı olmaları mümkün değildir. Görüyorsunuz bugün bir coştum pir coştum! İyi ahkam kestim. Ne yapayım? Son zamanlarda hangi kitabı okusam, hangi yönetim gurusunu dinlesem bizim kültürümüzde asırlardır var olan "hizmetkâr liderlik" kavramıyla karşılaşıyorum.