Batılı dediğimiz insanlar ve "Batı kültürü" olarak tanımlanan kültür tam bir olgunluğa kavuşamamış durumdadır. Ancak olaylar ve kişileri değerlendirirken belli ölçüde objektif davranmayı becerdikleri söylenebilir. Üç yılı kesintisiz olmak üzere bulunduğum görevler gereği Batı kültürüyle oldukça yakın ilişkilerim olmuştur. Bu ilişkileri sürdürürken gerek kişisel ve millî gerekse dinî açıdan hiçbir baskı ve önyargı ile karşılaşmadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Avrupa Birliği ile olan münasebetlerimizin yeniden şekillendiği son yıllarda dikkat edilirse birkaç fanatik (Fransız Gisgard d'Estaing ve benzerleri) gibi politikacı dışında dinî konulara vurgu yapan kişilere çok rastlanmamaktadır. Çünkü aslında Batılı toplumlarda din hayatın sadece doğum ve ölüm dönemlerinde gündeme gelmekte, bunun dışında Amerika ve koyu Katolik olan çoğunluk dışında insanlar kiliseler ile asgari ilişki düzeyini sürdürerek iyi geçinme yolunu seçmiş bulunmaktadırlar. Durum böyle olunca Batılı kültür biraz daha toleranslı ve hoşgörülü ama o ölçüde de objektif yaklaşımlar sergileyebilmektedir. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Time dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisi arasında gösterilmesini ben bu çerçevede değerlendiriyorum. Gerçekten Sayın Erdoğan'ın siyasî kariyerini objektif bir gözle takip ettiğinizde son yıllarda önemli değişimler ve bu değişimlerin iyi yönetilmesiyle ortaya çıkan olgun bir çizgiyi gözlüyorsunuz. Aslında Türkiye'de ne devletin ne de milletin tasvip etmediği "dini, siyasî çıkar için kullanma" olayına sayın Erdoğan'ın baştan beri karşı olduğuna inananlardanım. Çünkü kendisini oldukça yakın pozisyonlardan onbeş yıldır izliyorum. Bu tesbitimi Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül-Bülent Arınç mihveninde; sayın Necmeddin Erbakan'a ve onun siyasî anlayışına karşı oluşan cesur çıkış doğrulamıştır. İlk günlerinden itibaren samimiyetle bir takım oluşumunu gerçekleştirmeye çalışan bu grup, bu anlayışın meyvelerini iki seçim döneminde de toplamış bulunuyor. Uzun, ince ve çileli bir yol... Başbakan'ın basına verdiği bir mülakatta AK Parti'nin kurumsallaşma gayretlerinin devam ettiğini açık kalple belirtmesi de geleceğe yönelik iyileştirme çabalarının motoru olacaktır. Türkiye'de devletten tutunuz, şirketlere, derneklerden tutunuz partilere kadar bütün organizasyonlarda işin kültürel boyutu atlanarak yönetim tekniklerinin doğrudan uygulamaya çalışılması büyük kaynak israflarına sebep olmaktadır. Örgüt ya da organizasyon kültürünün oluşturulması ise konunun sosyolojik ve psikolojik bazda ele alınmasını, yani o toplulukları yönetmeyi değil, onlara liderlik etmeyi gerekli kılıyor. Bu ise uzun ince ve çileli bir yoldur. Kanaatimce Time dergisi bu yolu seçtiği için Recep Tayyip Erdoğan'ı etkili yüz kişiden biri olarak değerlendirmiştir. Kendisine bu zor yolda başarılar diliyorum.