Farklılıklara tahammül etmek kadar zor bir şey yok, ama insanoğlunun huzuru için de farklılıklara tahammül etmek kadar tesirli bir şey yok. Etrafınıza bakın ailelerde, takımlarda, şirketlerde, toplumlarda 'farklılıklara tahammül edildiği kadar başarı, huzur ve refah olduğunu' görürsünüz. Başarıya giden yol farklılıkları akıllıca bir arada tutabilmekten geçiyor. Bunun için önce 'tahammüllü olmak' gerekiyor. Ama bunun ne kadar zor olduğunu herkes bilir. Hoşgörü ve tahammül becerisine sahip olanlar farklılıkları iyi yönetebiliyorlar. Bunun en güzel modeli spor takımlarıdır. Bir futbol takımında çok çeşitli beceri ve karakterde oyunculara ihtiyaç vardır. Sağ ayağını kullananlar kadar sol ayağını iyi kullanan oyuncular da gereklidir mesela. Ya da riske girmeyen, tedbirli savunmacılar arasında birkaç fırsatçının bulunması karşı tarafı şaşırtacak hamleleri mümkün kılar. Forvetlerin arasında da sakin düşünen riski sevmeyen tipler oyun kurucu olarak faydalı olurlar. Ancak bu kadar kanı kaynayan genç adamın karakter farklılıklarını yönetmek de başlı başına bir kabiliyettir. Onun için herkes iyi teknik direktörlerin aldığı paraya kafayı takarlar. İşte o 'ballı adamların' en önemli becerileri 'farklılıkları iyi yönetmek'tir. Şu anda bu işi en iyi beceren ABD'dir, onu için dünyada borusunu öttürmektedir. Bundan birkaç asır önce 'farklılıkları en iyi yöneten devlet' Osmanlılar'dı o zaman da onların borusu öterdi. Şu anda bütün ülkelerde farklılıklara tahammül birinci önceliktedir. Türkiye'nin de en önemli problemi budur. Yeni Anayasa'mızı hazırlarken belki de en önemli önceliğimiz bu olmalıdır. Ama görüyorsunuz şu anda bu açıdan çok kötü durumdayız. Farklı kesimlerin görüşlerinin ortaya çıktığı an biz de fikir beyan etme yerine hemen hakarete başvuruyoruz. Bu kafayla bir yere varamayız. Önce kafalarımıza takılan ve güneşte durdukça kuruyup daralan yaş deve derisi gibi kafamızı cendereye alan 'ön yargılarımızdan' kurtulmalıyız. Sonrası kolay!