Türkiye'nin kalkınmış olmak yolunda en önemli ihtiyacı nedir?.. İnsan kendi kendine böyle acayip zor sorular sorar ve sonra mahcup olmayı göze alır mı? Benimkisi de akıl işte!.. Bu yazıya başlarken bendenizin beyni böyle bir soruyu gündeme getiriverdi. Ne yapayım beynimle iyi geçinmek için kıramadım onu ve soruyu yazıverdim. Meraklı herkes şimdi bu soruya cevap arıyor olmalı. Aslında binlerce cevap vardır. Ama benim beynime yine "bütün dünyaya mal olmuş markalarımız" olması lazım geldiği geldi cevap olarak. Peki bu nasıl olacak? Bizim de bataklıklar içinde yüzen bir ülkeden çıkan bir markamız olacak mı mesela "Nokia" gibi. Ya da kendimize ait dizaynı ve teknolojisi olan bir arabamız. Hadi çıtayı biraz düşürelim. Hindistan'ın Tata'sı gibi. Bu örneği Hindistan'ı küçük görmek anlamında vermedim. Aksine bugüne kadar Türkiye'de "fakirler" "Avaremu, Raj Kapor, Nergis" ülkesi olarak bilinen bir ülke olarak neleri başarabildiğini ortaya koymak için verdim. Marka olmak suyun mermeri delmesi misali, milyonlarca darbeyi, yumuşak ama kararlı bir şekilde piyasaya vurmakla mümkün oluyor. Bu sabrı gösterecek bu patonsiyel enerjiye sahip müteşebbislerin önünü açabildiğimiz ölçüde bizim de markalarımız olur. Bu, işin makro planıydı. Yani buzdağının görünen kısmı. Ama suyun altındaki büyük kitle şirket içinde olan bitenle ilgili. Zor ve nefes kesen mücadele işte burada cereyan ediyor. İnsanlarını marka olma yolculuğuna iyi hazırlayan ve bu vizyonu onların gönüllerine çakabilen şirketlerden markalar çıkıyor. Öyle olmasa bataklıklar içinde odun kesen Finliler nasıl bir dünya devi marka ortaya çıkarabilirlerdi ki?