Kayınvalidem 16.30 uçağıyla İzmir'den hareket etti, dün ve de yaklaşık bir saat sonra uçak İstanbul'a vasıl oldu. Bendeniz de yaklaşık doksan yaşında olan kendisini karşılamak için yola çıktım. Atatürk Hava Limanı'na saat 17.45 itibariyle girdim. Yanıma da bir arkadaş aldım. Niçin? İç hatlar geliş terminalinin önünde beklemek yasak ya. Gelen trafik polislerine bilgi verecek. "Arkadaşın kayınvalidesi İzmir'den geliyor. Çok yaşlıdır. Uçak şu anda indi. 5-6 dakika sonra çıkarlar, arkadaş kendileni karşılamaya gitti." "Olmaz kardeşim arabayı otoparka çekin." Arkadaş bana telefon ediyor. "Abi, hemen arabayı çekmezsen ceza yazacaklar?" Hiç yanlış park cezası yemedim, kaç para olduğunu bilmiyorum. Ama trafik cezalarının arttığını biliyorum. Apar topar arabanın yanına koştum. Arkadaşı yolcu girişine gönderdim. Polise mecburen basın plakamı ve sarı basın kartımı gösterdim. Basın kartının anlamını kaybettiğini düşünüyordum. Bu kartın hatta insanlarda alerji yaptığını görerek anladım. Çaresiz arabayı otoparka çektim. Mavi kat üçüncü sıra B-1'de yer buldum. Telaşla iç hatlar yolcu girişine koştum. Kayınvalidem ve refakatçi olarak gelen abla tam çıkarlarken karşıladım onları. Kadıncağız beni görünce rahatladı biraz. Ama şimdi otoparktaki labirent tarzı uygulamaya uyarak o kadar uzun yürümesi imkansızdı. Otoparkın girişinde oturacak hiçbir imkan yok. Mecburen bir beton duvarın üzerine oturttum. Çünkü çarpıntısı başlamıştı. Sonra hızla arabamı bulmak üzere koşturdum. Sarı kattan mavi kata kadar üç kat herbirinin yaya mesafesi en az 70-80 metre olan koridorlarda, gelen geçen arabaların egzost gazlarını yutarak arabamı buldum. Şimdi iç hatlar girişine arabayla ulaşıp annemizi alacağız değil mi ya? Kendim beceremedim oraya ulaşmayı çünkü arabanızı aldıktan sonra sadece dışarı çıkabilirsiniz. Otopark içinde başka bir yere ulaşma imkanınız yok. Yani otopark ücretini ödeyip, çekip, havaalanından dışarı çıkıp, havaalanı ve milletlerarası fuar alanına girişin aynı dairesel kavşaktan yapıldığı trafik cenderesine tekrar girip çıkarak, havaalanına gireceksiniz ve bu defa, yolcu çıkış kapısından epey uzağa yürüttüğümüz kadıncağızı tekrar eşyalarıyla beraber geri getireceksiniz. Bu işlem en az on dakika sürecek. Orada bir güvenlik görevlisine derdimi anlattım. Beni iç hatlar giriş kısmına ulaştırmasını rica ettim. Görev yerini bırakamayacağını söyledi. Sonra sivil birine yalvardım. Çocukcağız tamamen ters istikametten, birkaç arabayla burun buruna gelerek beni aradığım yere ulaştırdı. Neyse misafirimizi aldık. Dünyanın her yerinde havaalanı geliş ve gidiş peronlarında hemen çıkışta jetonla çalışan otopark yerleri vardır. Durumu benim gibi olanlar için derdini anlatabileceği görevliler vardır. İnsanların hepsinin 1.70 boyunda 75 kilo ve 45 yaşlarında olmadığının idrakinde olarak kurallar koyan yöneticiler vardır. Otopark ücretinin bir saate kadar ne kadar olduğunu biliyor musunuz? 550 kuruş. Yani beş yeni Türk lirası ve de elli yeni Türk kuruşu. İntikam hırsıyla 50 bin lira verdim, gişe görevlisine. 50 kuruşum olup olmadığını sordu tabii. Ben de "Var ama vermiyorum. Patronlara söyle bir saatlik ücreti ya beş lira yapsınlar ya da altı lira. Hatta on lira da yapabilirler. Çünkü bu millet uysaldır, ne denirse uyar" deyiverdim. Görevlinin cevabı, "Abicim, söyleye söyleye dilimizde tüy bitti, artık söylemiyorum kimseye bir şey." Havaalanı hizmetlerini yapan şirket miydi Jack Welch'in harika kitabı "Kazanmak İstiyorsanız"ı tercüme ettirip dağıtan. Bilen var mı?