Milletlerin "beden dili" olur mu?

A -
A +

Kendim tam uygulayamam da, hemen her türlü ilişkide kullanmaya müsait bir "Altın Kural"ı çok severim. Elimden geldiği kadar da uygulamaya çalışırım. Bu kuralı uygulamadaki gayretim, bana daima huzur ve uzun vadede başarı getirmiştir. "Kendini muhatabının yerine koy!" Empati diye isimlendirilen bu davranış biçimini satışçılar "Kendini müşterinin yerine koy!" diye kullanırlar mesala. "Mağazaya girdiğin anda, çürük çiklet gibi yapışan bir tezgahtarla karşılaşmak ister misin?" Cevap "Hayır" ise, sen de müşterine çürük sakız gibi yapışma. "Kalitesiz bir mala, fahiş fiyat ödeyip kazıklanmak ister misin?" O zaman sen de müşteriye kaliteli ve uygun fiyatla mal sat. Misaller uzar gider... Şimdi siz Irak halkı olsanız! Çok çetrefil bir mesele olmasına rağmen Irak'la ilişkilerimizi şekillendirmek için bu kuralı uygulayayım dedim kendi kendime. Belki konunun birkaç yönünü kafamda çözer ve rahatlarım. Şimdi siz Irak halkı olun, Saddam gibi gerçekten zalim bir diktatörün sindirdiği rejimden bir şekilde kurtulmak istemez misiniz? Ben isterim zira, o rejimin ne anlama geldiğini gerek Irak'ta uzun yıllar önce geçirdiğim bir haftalık ziyaretten, gerekse orada akrabaları olan tanıdıklarımdan dolayı, iyi biliyorum. Saddam'dan kurtulmak için, "Size barış ve özgürlük getireceğiz", diyen, aslında petrolünüzü gözüne kestiren bir ülkenin, ülkenize müdahalesine rıza gösterir misiniz? Eh, Saddam zulmünden daha kötüsü olmayabilir düşüncesi ile buna da evet diyebilirim. İngiliz oyunlarıyla... Peki, o ülkenin görevlilerinin acemice davranışları yüzünden, Irak'ta sosyo-psikolojik dengeler yerli yerine bir türlü oturtulamıyorsa, ülken için birşeyler yapma gereğini duyup, harekete geçmez misin? Harekete geçerim. Bu arada, asırlarca aynı devletin şemsiyesi altında kardeşçe yaşadığınız, sonra petrol kaynaklarını ele geçirmek için İngiliz'in tertiplediği oyunlar sonucu, aranızın açıldığı komşu ülkelerden birinin askerleri ülkenize getirilmek istendiği zaman ne düşünürsün? İşte bu soruya, Irak halkının yerine kendimi koyarak şöyle cevap veriyorum: "Eğer Türk devleti askerini, gerçekten ve samimiyetle kısa vadeli maddî çıkarlar düşünmeksizin, Irak halkının yıllardır çektiği acıları dindirmek, onlara gerçekten hayat tarzlarını, inançlarını, kültürel ögelerini muhafaza ederek, kendi hür iradeleriyle arzu ettikleri yönetim şeklini belirlemelerine kardeşçe yardımcı olmak; tabii bu arada dostluğun pekişmesine katkıda bulunacak ticarî işbirliği imkânlarını da -yine karşılıklı çıkarları gözeterek- geliştirmek için gönderecekse, hoşgeldiler, safa getirdiler, derim." Samimiyetimize inandırmalıyız Şimdi soruyu tersine çevirip soralım: "Türkiye, Irak'a neden asker gönderecek?" Bu sorunun cevabını samimiyetle vermeliyiz. Sonrası çok kolay olur. Ancak insanlararası iletişimde "beden dili" kelimelerden daha etkili olduğu gibi, uluslararası ilişkilerde de "milletlerin beden dili" de etkilidir. Devlet organları Irak'a insani katkı için gidileceğini söylüyorlar. Ancak millet olarak, "milletin beden dili"nin önemli unsurlarından olan sivil toplum kuruluşları olarak da bu söylemi desteklemeli, samimi olduğumuza, dost ve kardeş Irak halkını inandırmalıyız. Şu anda Türkiye'nin millet olarak beden dilinin Irak halkına ne derece güven verdiğini bilmek isterdim!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.