Oyun çocukların şahsiyet gelişiminde çok önemli bir etkendir. Çocukluğunu dolu dolu yaşama imkânı bulan insanların ileriki yaşlarda daha olgun davranışlar sergilediklerini söylemek mümkündür. İkinci dünya savaşı sonrası ellili yılların çocukları olarak bizler de arkadaşlarımızla doyasıya ve yorgunluktan bitap düşünceye kadar; ama kendi bulduğumuz oyunları ve kendi koyduğumuz kurallarla oynamışızdır. O zaman oyun alanı sıkıntısı da çekmezdik. Tozun toprağın esip savrulduğu, arada bir at veya eşeğin ya da arabanın geçtiği boş alanlarda hürriyetin tadını iliklerimize kadar hissederek akşama kadar koşturur hatta tabirimi mazur görün 'kudururduk'. Bu oyunlar esnasında ufak tefek anlaşmazlıklar olurdu. Bunlar çoğu zaman hoş görülür ve geçiştirilirdi. Bazen de büyük kavgalara yol açabilecek durumlar meydana gelirdi. Özellikle misket ya da bilye oynarken büyük cıngarlar çıkardı. Çünkü misket o günlerde bizim en önemli varlığımızdı. Bütün misketlerin ortaya konduğu bir anda karşı gruptan toraman biri bütün kuralları hiçe sayarak alabildiği kadar misketi kapar ve kaçardı. O zaman öteki grup şaşkınlığı atar atmaz derlenir toplanır, taşlanır, sopalanır, kinlenir ve misketlerini geri almak üzere harekete geçmek üzere kavgayı başlatmaya karar verirdi. Toramanlarla baş edemeyeceklerini onlar da bilirler; ancak yiğitliğe leke sürmemek için kararlılıklarını göstermek için esip gürlemeye devam ederlerdi. Bu arada toramanlar grubundan kibarlığı, efendiliği, terbiyesi, cana yakınlığı ve samimiyetiyle herkesin takdirini kazanmış biri ortaya çıkar, tarafları barıştırmaya gayret ederdi. Hatta bazen kendi bilyelerinden biraz vererek ortalığı yatıştırırdı. Bizim bilyeler giderdi, ama hayat da böylece sürer giderdi. Herkes Sayın Obama'nın ziyareti ile ilgili ile yorum yaparken bendeniz elimde olmadan çocukluk yıllarıma dalmış gitmişim. Ne günlerdi o günler.