Bu satırları, oksijen yönünden dünyanın en zengin yöresi diye bilinen Edremit-Akçay'da karalamaya çalışıyorum. Atalar "Tebdil-i mekânda ferahlık vardır" demişler ya, gerçekten bir ferahlık hissediyor insan. Eh buna da ülke olarak, millet olarak ve insan olarak bayağı ihtiyacımız var. Yıllardır Ankara'dan esen huzursuz edici rüzgârların ülkeyi kasıp kavurduğu mâlum. Ancak bu durumu elli bilmem kaçıncı hükümete yükleyerek izah etmek mümkün değil. Popülist politikaların hoyratça uygulandığı, siyasetin çıkar amaçlı olarak aşırı derecede yozlaştırıldığı ve yozlaşan bu siyasetin sebep olduğu toplumsal reaksiyonları tamir için yapılan darbelerle bazen de kaş yaparken göz çıkarıldığı böyle bir ortam, gerçekten "necip" milletimizin sağduyusuyla geliştirilebiliyor. Ancak; başka ülkelerde böylesi durumların nelere yol açtığı hepimizce malûm. İşte birkaç gündür o necip milletin arasındayım. Her şeye rağmen, çözümü hukuk devleti temelinde demokrasi çerçevesinde arıyor insanımız. Ama mevcut siyasi partilerin ve oluşumların ötesinde bir ufuk gözlediklerini söyleyebilirim. Çektiği bütün maddi ve manevi eziyetlere rağmen millet ülkesine sahip çıkıyor. Baharın bütün boyutlarıyla hissedildiği Ege kıyılarında benim de yüreğim bir başka kıpırdanıyor. Edremit'in, kime sorarsanız "iyidir, çalışkandır, insan evladıdır" diye tarif ettiği, başkanının misafiriyiz. O şimdi bütün bir bölgeyi termal enerji ile ısıtmayı ve soğutmayı hedeflemiş, bu vizyonu hemşehrileri ile de paylaşmış, gece gündüz koşturuyor. Tabiat bu yıl başka türlü bir kıpırdanış içinde, ümit kıpırtıları doluyor insanın içine, gözüm seyriyor, hayırdır inşallah. Bu son krizli bahar mı dersiniz?