Merhum Yörük Ali Efe, Ahmet Molla nam bir âlimi yemeğe davet eder. Kuzu kesilip çevrilecek ya, Efe habire kızanlara bağırıp çağırmaktadır. Hatta elinin erdiklerine kamçıyı basmaktadır. Neyse bu hengâmede sofralar hazırlanır, dağ havasında iştahla yemekler yenir. Köz ateşte pişmiş Türk kahveleri ve de lülelere doldurulmuş kehribar renkli tütünler yudumlanırken Ahmet Molla, Yörük Ali Efe'ye takılır. "Efe kesene bereket. Ama müsaadenle bir şey soracağım." Efe, kemal-i edeble "Estağfirullah hocam, size müsaade vermek ne haddimize, lutfedin buyurun" der. "Bu kızanlar bir dediğini iki etmezler. Hepsi her an gözünün içine bakarlar, hatta gereğinde senin için canlarını verirler. Durum böyle iken bu insanlara çok sert davranıyorsun. Dövüyorsun, sövüyorsun. Hani biraz daha yumuşak davransan" diye sorar Molla. Efenin cevabı sanki asırlar sonrasını kucaklayacak derinliktedir. "Ahmet Mollam" der. "İnsanlar ya ilimle ya da zulümle yönetilir. Ben bir dağ adamıyım, bende ilim yoktur. O yüzden bunları zulümle yönetmek zorundayım. Size karşı edebsizliğim oldu ise bağışlayın." Şimdi... Gerek devlet, gerek özel sektörde olalım, yöneticiler olarak şöyle bir kendimizi tartalım, lütfen. Bilgi çağına adım attığımız şu günlerde "Yönetimin gerçekten bir bilim olduğuna inanıyor muyuz?" İnanıyorsak, yönetim görevini hakkıyla yerine getirmek üzere kaç kitap okuduk, kaç seminere katıldık. Bunları da yaptıysak, edindiğimiz bilgileri samimiyetle uygulamak için ne derece çabamız oldu. Yıllardır kuru kuruya imrenmekle vakit öldürdüğümüz batı'da bu iş için milyar dolarlar harcandığını biliyor muyuz? Bütün bunlara cevabınız olumsuz ise; "Kardeşim trilyonluk tesisleri yönetmek üzere görevlendirilmiş mesela bir hastane başhekimine, adam gibi çalışmayan bir temizlik işçisini değiştirme yetkisini bile veremiyoruz. Bu iş bile bakan imzası ile oluyor." tarzındaki sızlanmalar gereksiz. "Yetki devri"nin devri geçti şimdi "Enpowerment" konuşuluyor. "O da ne mi demek?" söyledik ya yönetim bir bilim. Her bilimin de kendine özel deyimleri oluyor haliyle.