Sosyoloji bilimi bir toplum için en önemli bilim dalıdır. Ama maalesef bütün toplumlarda gereken değer verilmez bu bilime. Türkiye'mizi bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman durum daha vahim görünüyor. Şöyle etrafınıza bir bakınız, sosyolog olmak isteyen bir Allahın kuluna rastladınız mı mesela? Ya da devletin sosyolojik araştırma sonuçlarına dayalı politikalar uyguladığını duydunuz mu? Genel Yayın Müdürü iken Başbakanlıkta Güneydoğu'nun problemleriyle ilgili bir toplantıda da sormuştum bu soruyu mesela; "Güneydoğu'nun problemlerini konuşuyoruz saatlerdir. Bana söyler misiniz Güneydoğu insanının özelliklerini sosyolojik açıdan bilimsel olarak ortaya koyan araştırma sonuçları var mı devletin elinde?" demiştim bütün samimiyetimle. Müspet bir cevap alamamıştım. Şunu söylemeye çalışıyorum. Millet denilen topluluk, öyle şipinişi birkaç nutuk, biraz gaz, az da toz ile yönlendirilmesi mümkün olan bir varlık değildir. Bu tespiti mikro seviyede şirketlere, partilere de uygulayabilirsiniz, makro seviyede topluma da. İçinde bulunduğunuz insan topluluğunun özelliklerini iyi bileceksiniz. Buna gereken önemi vermezseniz hiçbir konuda da başarılı olamazsınız. İlgili okullarda, anonim, limited, holding, komandit, kollektif bir sürü şirket modelleri okutulur. Bu şirket türleri için hukuki temeller oluşturulmuş, bir sürü düzen kurulmuştur. Yani insanlar, şirketler biraraya gelsinler, güçlerini enerjilerini biraraya getirsinler, sinerji oluşturup başarılı olsunlar denilir değil mi? Tamam da yakından incelediğiniz zaman nice anonim şirketin ya da holdingin göstermelik tarzda yürütüldüğünü, aslında şirket sahibinin ya da yöneticinin kültür ve anlayışına göre şekillendiğini görmekteyiz. Bu nedir? İşte bu sosyolojik bir problemdir. Kurulan ortaklıkların neden başarılı olamadığını sosyo- psikolojik sebepleri araştırılmalı, tarafların kültürel değerlerine saygı duyularak, bu değerler üzerine ortaklıklar, holdingler kurulmalıdır. Son günlerde siyaset sahnesinde yer alan ortaklıklarda da böyle olmamış mıdır? DSP, CHP tarafından yutulduğunu bile bile "Köprüden geçinceye kadar" ortaklığa razı olmuş, DYP, ANAP ise sağlam temellere oturtmadan, işin sosyolojik ve psikolojik boyutları ölçülüp biçilmeden girişilen çabalar, hiçbir işe yaramamıştır. Üstelik ülke çapında yaşanan bu örnekler asırlar boyu yıkamadığımız ve ortak iş yapmanın önündeki en büyük sosyolojik engel olan "Ortak eşeğin semeri olmaz!" paradigmasını daha da pekiştirip, "Ben demedim mi?"cilerin ekmeğine yağ sürmüştür. Kolay mı öyle kalkınmış ve demokratik bir ülke olmak?