Epey zaman önceydi. Güney-Batı'da bir tatil köyünde eğitim çalışması için bulunuyorduk. Yönetim gayet akıllıca bir motivasyon faaliyeti düzenlemişti. Sezon açılısından bir hafta önce bütün personel misafir olarak otelde ağırlanıyordu. Gerçekten çok etkilenmiştim. Çünkü çalışanlar sezon boyunca o lüks içinde yaşayanlara imrenip durur malum. Böylece onlara bu imkân sunularak, çalışanlara onların da bu nimete layık oldukları kibarca söyleniyor, bu arada Anadolu insanının çok önem verdiği 'göz hakkı' konusu bir şekilde hallediliyordu. Diğer taraftan bir hafta boyunca otelin bütün sistemi 'check-up' yapılıyor, aksayan konular tespit edilip düzeltiliyordu. Bütün bunların yanında hafta boyunca her yıl bir ana konu etrafında şirket içi seminerler düzenleniyor ve gerek yöneticiler gerekse çalışanlar özellikle yönetim konusunda bilgilerini tazeleme imkânına kavuşuyorlardı. O seminerler esnasında yaşadığım hoş bir hatırayı da sizlerle paylaşayım müsaadenizle... Seminerlerin en ilgi çekici bölümleri malum topluca oynanan oyunlar olur. O gün de aslında yirmi-yirmibeş kişi ile oynanabilen bir oyunu yüzü aşkın katılımcı ile oynamayı denedik. Bir problemi önce herkes kendi kafasına göre çözüyor, sonra onarlı gruplar halinde tesadüfen bir araya getirilen çalışan ve yöneticiler probleme birlikte çözüm arıyorlar. Puanlama yapılıyor, takım olarak başarılı olanlara ödül veriliyor, en kötü takım da teşhir edilerek neden beceremedikleri soruluyor... En berbat takımı sahneye çağırdık. Bu takımın içinde bir oyuncu yüz kişi içinde kişisel olarak en başarılı olanı. İşin enteresan tarafı diğer takım üyeleri de çoğunlukla üst yöneticiler, genel müdür, müdürler vs... Uzatmayayım, o temizlik işçisi olduğunu öğrendiğim en başarılı oyuncuya soruverdim aniden: 'Bak arkadaş, sen bu yüz kişi içinde problemi doğruya en yakın çözensin. Neden takım arkadaşlarına fikrini söyleyip, yardımcı olmadın?' Cevap: 'Aaabey, göömüyon mu yaa, adamlaaın her biri bir müdür, benim lafıma gulak asaala mı?' Ne dersiniz, bu durum sadece oyunlarda mı oluyor?