Analitik düşünce tarzı bizim neslin temel anlayışlarından biriydi. Her şeyin ölçülüp biçildiği, parçalara ayrıldığı, her parçanın tek başına ele alınıp analiz edildiği ve bu analizlerin sonuçlarını tekrar bir araya getirip yani yeni bir sentez yapıp problemi çözmek yolunu kullandık biz. 1974 yılında Almanya'ya doktora için gittiğimde yeni bir anlayışın bilim dünyasında yayılmaya başladığını görmüştüm. Bu yeni anlayış 'Sistem Yaklaşımı' idi. Beraber doktora yaptığımız birçok arkadaş bu anlayışa uygun olarak çalışıyorlardı. Mesela tarımda kredi konusu ele alınacaksa bu problem bütün ilişkilerin bir arada gösterildiği bir şema halinde çiziliyor, sonra bu ilişkiler bir bilgisayar programı desteğinde ele alınarak sistem bütünlüğü içinde ele alınmaya, sistemin bir yerine yapılan müdahalenin nerelerde nelere sebep olacağı kestirilmeye çalışılıyordu. Ne yalan söyleyeyim olup biteni algılamakta bayağı zorlanmıştım. Yukarıda bahsettiğim analitik düşünme paradigması o günlerde sistem yaklaşımını kavramama mani olmuştu. Şimdi geriye dönüp baktığımda konuyu biraz daha iyi algılıyorum. O günlerde batı dünyası bilgi işlem teknolojilerinin sağladığı imkanları idrak ederek artık problemleri çözmede yetersiz kalan 'analitik düşünce tarzı'nı sorgulamaya başlamıştı. Olan biteni bir 'bütünlük' içinde ele almanın gereği ortaya çıkmıştı. İşte mesela son zamanlara kadar analitik düşünce tarzıyla kalite 'kontrol ediliyordu'. Yani üretim esnasında üründen belli aralıklarla alınan belli miktarda ürün kalite kontrolüne tabi tutuluyor, belli tolerans hudutları içindeki hatalı mal veya hizmetlere göz yumuluyor, bunun sebep olacağı sıkıntı müşterilere aktarılıyordu. O zamanlar üreticiler hemen her ülkede kalın ve yüksek gümrük ve koruma duvarlarıyla korundukları yani ekonomiler bir sistem bütünlüğü içinde birbirlerine etki edemedikleri için "Ne yaparsam satarım, ben dalgama bakarım" anlayışı neşeli nağmeler halinde etrafta yankılanıyordu. "Müşteri Kral!" Ama 1980'lerden sonra başlayan globalleşme rüzgarlarının meydana getirdiği dev dalgalar kimsede 'tür- kü çığıracak' hal bırakmadı. Çünkü bu değişim dalgaları bir zamanlar 'zavallı ne bulursa alır' diye küçümsenen müşteriyi 'kral' yapmıştı. Şimdi bütün dünyadaki üreticilerin emrine amade olduğu bu 'kral'a mal ve hizmetlerini en ucuza ve en kaliteli olarak sunamayan şirketler yok olup gitmeye mahkumlar. O zaman insan ve diğer kaynaklarını en verimli şekilde ve bir sistem bütünlüğü içinde kullanıp ucuza mal edemeyen ve de kaliteyi bir hayat tarzı olarak kabul etmek yerine hâlâ 'kontrol etme'ye çalışanlar globalleşme dalgaları karşısında dayanacaklarını sanıyorlarsa aldanıyorlar. İşte onun için bütün dünya 'Total' yani 'Toplam' ya da 'Bütünsel' kaliteye kafa yoruyor.