Pekmez toprağı

A -
A +

Alaşehirliyiz malum, baba tarafından. Bizim hiç bağımız olmadı. Ama bağı olan tanıdıklarıma misafir olarak "üzüm bağı"nın o muhteşem kokularına ve lezzetlerine aşinalığımız vardır. "Bağ" sabah, öğle, akşam, gece apayrı kokularla sarar insanı. Kokuyu tarif etmek mümkün değil tabii, yaşamak lazım. Tatlar da öyle. Anlatmakla olmaz. İşte o bağlarda eskiden neler neler üretilirdi. Kirece yatırılmış balkabağından yapılmış, kütür kütür reçeller, irmikle, pekmezin birlikte yoğunlaşıp, temiz bezler üzerine serilerek kurutulduğu "köfter"ler. (Üzüm köftesi demek oluyor herhalde) daha neler neler. Ama bütün bunların olabilmesi için öncelikle "pekmez" gerekir. Pekmez olmazsa hiçbir şey olabilemez. Pekmez yapmak için de üzümler alınır, yıkanır, bir tahta ya da beton minik havuza konur. Tertemiz yıkanmış lastik çizmelerle iyice çiğnenir, şırası çıkarılır. Çıkan şıra süzülür ve kazanlara alınır kazana bir miktar "pekmez toprağı" tabir edilen topraktan birkaç avuç atılır ve karıştırıla karıştırıla kaynatılır. Erbabına malum olduğu kadar kaynadıktan sonra, ateşten alınır ve soğumaya terkedilir, sonra tekrar karıştırılır ve bekletilir. İşte bu anda şıranın içine önceden konulan "pekmez toprağı" şıranın içinde bulunan parçacıkları dibe çökeltir, böylece pekmez berrak ve tortusuz şekilde üste çıkar. Bundan sonra da altta biriken tortuyu bulandırmadan pekmezi alıp saklanacağı kaplara aktarmak da ayrı bir hünerdir. İşte şimdi. Türkiye uzun yıllardır birikmiş tortularından kurtulmak için "pekmez toprağı"nı şırasına kattı ve karıştırıyor. Sonra kaynatıp, dinlendirip, pekmezini yapacak. Eğer bu pekmezi yapmayı becerirse, bununla çok güzel şeyler yapabilecek. Son günlerde olan biteni bundan daha tatlı anlatacak biri varsa, buyursun.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.