İnsanoğlunun kültür ve refah seviyesi yükseldikçe, yönetim işi de zorlaşıyor. Bunun üstüne bir de milletlerin hareketliliğini azaltan sınırların daha geçirgenleşmesini ilâve edin, o zaman iş daha da çetrefil işgücü daha mobil ve daha zor iş beğenir hale geliyor. Meselenin şirket ya da işletme yönünden görünüşü de aynı şekilde karmaşıklaşıyor. Şirketin hem iç hem de dış ilişkilerini başarıyla yönetmek gittikçe daha zorlaşıyor. Daha da kötüsü bundan 20-30 yıl önce matematik boyutlarıyla ve ekonometrik metodlarla belli ölçülerde tahmin edilebilen gelecek bugün çok belirsiz hale gelmiş durumda. Küreselleşme olayı neredeyse "Amazon nehrinin kenarlarında nazlı nazlı uçan bir kelebeğin kanat esintisinin Tokyo borsasına tesir edeceği" fantezisine hepimizi inandıracak. Belirsizlikle baş etmek için keskin "görüş" yanında, "sezgi"ye ihtiyaç duyuluyor. Bizim dedelerin "basiret" ve "feraset" dedikleri insanî özellikler daha bir önem kazanıyor. Sonuç olarak klasik ekonomi ve işletme derslerinde gerek malî ve gerekse idarî yönden modellenen ve kara tahta üstünde adeta elle tutulur hale getirilip şekillendirilmeye çalışılan şirket anlayışı gittikçe bizim tarihimizin derinliklerine doğru yol alıyor. Şimdi; çevresindeki ekonomik, sosyolojik, psikolojik, biyolojik, autropolojik, her olay ve sistemden anında etkilenen adeta "canlı bir organizma" anlaşılmak zorunda şirket denilince... O zaman bu organizmayı "planla uygula, kontrol et, değiştir" şeklinde özetlenen klasik yönetim fonksiyonlarıyla yönetmek mümkün olamayabiliyor. Diğer bir deyişle daha ziyade şirketin meramını iç yapısına dönük bu yönetim tarzı, organizmanın iç ve dış ilişkilerini yönlendirmeye yetmiyor. Özet olarak günümüzde şirketlerin gücünü pozisyonundan alan "klasik yöneticinin" yaptırım gücüyle ileri götürmek mümkün olamıyor. Şirket yöneticilerinin bu güçleri yanında, bilgi, tecrübe ve duygularla beslenen ve "liderlik" olarak tanımlanan güce de ihtiyaçları var. Çünkü artık "işleri" değil "ilişkileri" yönetmek önem arzediyor. Uzun ömürler diliyorum... Sabancı Holding'in Sakıp Sabancı'nın yıllardır başarıyla sergilediği ilişkilerin mimarı tarzındaki liderlik anlayışının nasıl yerine konulacağını herkes gibi ben de düşündüm durdum. Aklımın erdiği, gönlümün yettiği kadar konuyu irdeledim. Yıllardır çok çeşitli ortamlarda yakından tanıma imkânı bulduğum Sn. Güler Sabancı'nın "Sakıp Amcası"nın yerini doldurabileceğini düşündüm. Ancak birçok Türk şirketi gibi "erkek egemen" bir görüntü veren Sabancı Holding'in Güler Hanımı bu göreve getirebileceğine doğrusunu isterseniz pek ihtimal vermemiştim. Güler Sabancı'nın seçilmesi Sabancı Holding'te "bilgi ve duygunun" birlikteliğine inanıldığının ve holdingin bu temele daha sağlam bir şekilde oturtulacağının, dolayısıyla "basiret" ve "feraset" ile yönetilmeye devam edileceğinin müjdecisi olmuştur. Bütün diğer şirketlerimiz gibi milli servetimiz olduğuna inandığım Sabancı Holding'e uzun ömürler ve başarılar diliyorum...