Samimiyet olmadan, değişim olmaz!

A -
A +

1980 öncesi yıllarımız, daha değişik bir ifadeyle "Özal" öncesi yıllarımız bayağı bir karanlıktı. "Bu memleket adam olmaz abicim" paradigmasının neredeyse kanun hükmüne girmesine ramak kaldığı günlerdi. O zaman askeri bir darbe yaşadık. Ancak eğrisiyle doğrusuyla darbe sonrası yönetim Turgut Özal'ın önünü açınca, tek partili o dönemde Türkiye "Global bir dünya devleti olma vizyonu"nun ilk adımcıklarını atmıştı. O yıllarda birçok reforma imza atan Özal ve arkadaşlarının bir diğer iddiaları da "adem-i merkeziyetçi bir yapılanma", diğer ifadesiyle "yerinden yönetim"le bürokrasiyi azaltmak idi. Rahmetli Özal çok istemesine rağmen bu konuda tam sonuca ulaşamadan aramızdan ayrıldı. Ondan sonra gelen politikacılar bu vizyonu orasından burasından didikleyip söndürdüler. Türkiye yeniden 1980 öncesi günlere döndü. Gerçi bu defa hergün silahlı çatışmalarda 30-40 kişiyi kaybetmiyorduk, ama ekonomik krizler sebebiyle hergün belki daha fazla insanı ölümden daha beter bir şekilde insanlık dışı bir hayat sürmeye mahkum ediyorduk. Ülke adeta karanlıklara gömülmüştü. Sabah önce bir alaca karanlık sonra tam bir zifiri karanlık olur bunun sonunda şafak atar ya. İşte o şekilde ülkeyi karanlıktan yine asırların yıpratamadığı sağ duyusuyla millet çekti çıkardı. Ne yaptı millet? Öncelikle bütün dünyada kalkınmanın temeli olan siyasi istikrarı sağlıyacak bir meclis aritmetiğini ortaya koydu. Bu aritmetik çerçevesinde yaşadıklarından iyi dersler çıkarmayı becerebilen Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının samimi niyetlerle kurduğu partiyi iktidara taşıdı. İşte bu istikrar ortamına bir de Avrupa Birliği'ne giriş mücadelesinin şartlarını yerine getirme azmi eklenince dünyada kimsenin ihtimal vermediği bir değişim projesi hayata geçmeye başladı. Aynı seksen öncesindeki gibi "bu memleket adam olmaz" demeye başlamak üzereyken Türkiye şöyle bir silkindi. AB normlarını yakalamak üzere çıkarılan birçok kanunun ve bunların temel teşkil edeceği reformların ülke genelinde tasvip görmesi çok sevindiricidir. Bütün değişim atakları belli ölçüde dirençle karşılaşır. Bunu da tabii kabul edip, direnç gösterenlerle de samimi diyalog içinde olmak aklın yoludur. Sayın Başbakan ve arkadaşlarının bu davranışı benimsemeleri ve uygulamaları benim için, ihracatın rekora koşmasından enflasyonun tek rakama inmesinden daha önemlidir. Çünkü huzursuz zenginliğin mutluluk getirdiği görülmemiştir. Hükümet herkesle diyalog içinde olmayı reformları bu anlayış içinde daha bir sindirerek uygulamayı sürdürmelidir. Bütün yönetim bilimcileri değişim projelerinin en önemli engelinin "yanlış sistem"lerde ısrar olduğunu söylüyorlar. Türkiye'nin problemi de bu değil mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.