(Kamyon edebiyatı şaheserlerinden) Kelimeleri kullanırız çoğu zaman ama nereden geldiğini, anlamını düşünmeyiz. Aslında kelimelerin sözlüklerdeki bilimsel analizini bilmek çok faydalı oluyor. Bugün ben de öyle yaptım. "Kültür" kelimesinin anlamına baktım. "Bir toplumda geçerli olan ve gelenek halinde devam eden her türlü duygu, düşünce, dil, sanat, yaşayış unsurlarının tümü", daha kısa ifadeyle "Belli bir konuda edinilmiş geniş ve sistemli bilgi." Kültür bu... Milletimizin trafik kültürü Şimdi bu bakış açısından milletimizin trafik kültürünü analiz etmeye çalışalım. Toplumumuzda geçerli olan ve gelenek halinde devam eden trafik anlayışını ele alalım önce. Mesela trafikte yol alırken şu konuşma tarzı kulağınıza yabancı gelmese gerek: "Şu mersedese bak, nasıl da zikzaklar çiziyor", "Arkadaki jip habire selektör yapıp duruyor ama takmıyorum ve yol vermiyorum arkadaş", "Opele bak yol sanki babasının malı, çekilsene u...." Görüldüğü gibi trafiğe çıkılınca, kullanan insandan çok arabanın markası öne çıkıyor. O zaman insanlar arası farklılıklardan doğan kompleksler, şoförleri daha haşin yapabiliyor. Hız sınırı uygulamaları ve radar kontrolleri için internette Türkiye'de nerelerde radar olduğunu birbirine aktarıyor insanımız. Bunun yanında hız sınırını belirten levhalar yetersiz. Sadece 50 ve 70 km levhalarını görürsünüz. Bütün "bölünmüş devlet yolu" diye ne idüğü belirsiz bir şekilde tariflenen gidiş gelişli yollarda hız 90 km'dir. Bu levhayı bu yaz yaptığım 7000 km'lik yolculukta bir Susurluk'taki meşhur kazanın olduğu yerde gördüm, bir de birkaç kavşakta. Geçenlerde 90 km hız limitini aştıkları için cezalandırılan motosikletli turistler itiraz ediyorlardı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuracaklarını söylüyorlardı. Aslında diğer ülkelerde sık sık hız limit levhaları konur ve trafik böylece daha akışkan hale getirilir. Bizde yol ne cins olursa olsun hız limiti 90'dır. Bunu da ceza yediğiniz zaman öğrenirsiniz. Radara yakalanma korkusu Durum böyle olunca sürücüler hız sınırına riayet etmekten çok, radara yakalanmamak konusuna odaklanırlar. Trafik kültürümüzde geçerli olan bir gelenek de tatili en son saate kadar sürdürüp, trafik kazalarının en yoğun olduğu saatlerde yola çıkmaktır. Uzun yolculuklarda 2 saatte bir kültür fizikli mola verme, uykusuz araç kullanmama, aracı aşırı yüklememe tarzında geleneklerimiz olmadığı gibi, bira kutularını arabadan yollara fırlatma densizliğimiz son yılların geleneği olmuştur. Bizim neslin ilk okuma kitabındaki ilk anekdot olan, inatçı iki keçinin bir köprüde karşılaşıp, birbirlerine yol vermeyip, köprüden dereye yuvarlanmaları olayı, trafik kültürümüzün temel taşı olmayı sürdürüyor. İlgi ve sabır ister... Hindistan'da bütün bu saydıklarımızın hiçbiri yok mesela. Müthiş bir trafik kültürü hakim. Bir milyarın üstünde nüfusa mal taşıyan yüzbinlerce kamyonun 40 km olan hız sınırına uyduklarını ve aralarında en az 15-20 metre mesafeyle yol aldıklarını gözlerimle görmesem inanmazdım. Orada üç eyalette yaklaşık dörtbin kilometre kara yolculuğu yaptım. Bir veya iki tane kaza ya gördüm ya görmedim. Bu bayramda da yüze yakın cana mal olan bine yakın sakat ve yaralı insanımızla içimizi burkan trafik terörü ancak "Trafik kültürümüzü" dünya standartlarına uydurmakla durur. Bu ise "uzun ince bir yoldur" ilgi ister, sabır ister, karıncayı incitmeyen atalara layık evlatlar olmayı ister...