"Semadan gelen felaket!"

A -
A +

"Abey, abartıyorlar durumu!.. Benim çocukluğumda bu guş gribi dedikleri şey gene olurdu. Bizim büyüklerimiz ona 'tavuk kıran' derlerdi. Bir de zannederim 'tavuk vebası' derlerdi. Kümes hayvanları topluca öldüğü zaman, köydeki hasta hayvanları toplar, eziyet etmemeye çalışarak öldürür, derin çukurlara gömerlerdi. Üstüne de biraz kireç serperlerdi. Bizlere de 'Tavuk kısmına fazla eleşmeyin!' diye tembihlerlerdi. O gadar... Arada bir olur geçerdi. Şimdi basın pireyi deve yapıyor. Etrafta fazla duyulmasa bu da gelir geçer. Sen de gazeteci sayılıyon emme, hoşgör!.." İşte size "küreselleşme öncesi" bir paradigma. Yukarıdaki cümleleri bir solukta sıralayan otuz yıllık arkadaşıma sordum. "Peki o zamanlar sizin köyün nüfusu kaçtı, köyden şehire günde kaç kişi giderdi?" Bir an durakladı. "Günde kaç gişi mi? Ne günü abey, haftada birkaç kişi anca, o da zaruri ihtiyaç, mahkeme, tapu, nüfus işi ya da gaz, tuz almaya gidilirdi. Ben şehir denen yeri en önce onbeş yaşımda gördüydüm." "Şimdi durum nasıl? Köyden şehire gelip gitme vaziyetleri?" Hemen şişinmeye başladı "Oohooo!! Şimdi bizim köyden şehere, her saat otobüs kalkar. Ne bileyim kaç gişi gider gelir? Her gün köyden şehire mal gider, şehirden köye mal gelir. Şimdi eskisi gibi mi? Memleket çok şükür galkındı. Allah'a şükür!" İşte köylümüzün bu "zihinsel kalıbı"nı kırmak lâzım önce. Zira kırsal alanda herkes eskinin düşünce kalıplarıyla, bugünün problemlerini değerlendiriyor. Ama afedersiniz bunu yumurta kapıya geldiği zaman yapma, yapmaya çalışmanın mânâsı yok, faydası da yok! Bu okur yazar oranını artırmakla ilgili bir şey değil. Bu "okur, dinler ve anlar" oranını yükseltmekle alakalı. İnsanımızı özellikle kırsal kesimde yaşayan vatandaşlarımızı eğitmek, kafası kasketli birkaç tiyatro sanatçısıyla, alaya alır tarzda köy programları düzenleyerek olamazdı. Olmadı da. Şimdi daha bilinçli, iyi hazırlanmış, insanımızın sosyo-kültürel özelliklerini dikkate alan "iletişim master plânlama"ya dayalı "mesaj aktarma projeleri"yle problemler ortaya çıkmadan "proaktif bilinçlendirme faaliyetleri" gerekmektedir. Yani insanların, din, dil, örf, âdet, ihtiyaç, içinde bulundukları şartlar, ekonomik durum, psikolojik davranış motiflerini dikkate alan, uzun vadeli faaliyetler bütünlüğü içinde "öğrenen kişiler" olmalarını sağlamak durumundayız. Yoksa bütün yaygaraya rağmen, hâlâ bir liraya kan revan içinde tavuk yolan yavrularımızın resimleri gazete ve ekranları süsler durur. Uzmanlarımız Hollanda'da bir anda 20 milyon, Belçika'da 15 milyon tavuğun nasıl itlaf edilebildiğini analiz ededursunlar biz yüzbin tavuk itlaf etmekle meseleyi hallettiğimizi zannederiz. Hükümetimize, bürokrasimize, bütün görevlilere ve halkımza bu "semavî felaket"ten bir an önce ve köklü çözümlerle kurtulmamız için gayret ve kuvvet diliyorum. Kurban Bayramınız mübarek olsun.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.