Sesinizi duymuyorlarsa, kokunuzu duyurun!

Bendeniz Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunmadım. Ama orada bulunanlardan herkes gibi birçok anekdot dinledim. Bir tanesi de şuydu: ABD'de devlet şöyle düşünürmüş. Dermiş ki: "Benim vatandaşlarım her mal ve hizmetin en kalitelisini en ucuza temin etme hakkına sahiptir. Dolayısıyla ben devlet olarak vatandaşlarımın bu hakkını sağlamak için her türlü tedbiri almak zorundayım." Bazı dönemlerde politik tercih olarak ABD devleti de gümrük ve koruma duvarları arkasına sığınarak, özellikle çekik gözlülerin ürettikleri malların girişini engellemeye çalışsa da genelde şartlarına uygun mal ve hizmet girişini kısıtlamıyor. Böylece aynı zamanda milli sanayi ve tarımını da "rehavetten", "tembellikten", "uyuşukluktan", "vizyonsuzluktan", "ne yaparsam satarım ben dalgama bakarım" anlayışından koruyor. Böylece kıpır kıpır, yeniliklere mecburen açık, küresel rekabete dayanıklı bir ekonomik hayat yaşıyor. Bu olgunluğa 250 yıllık tarihinin her gününde demokratik uygulamalara büyük ölçüde riayet ederek ulaşmış ABD. Eh şimdi gel de milletin bir bakıma sağlığını da ilgilendiren 50 ton sarımsağını bürokratik engellere taktırıp çürüten uygulamalara çıldırma! Bu kokusu bol çıktığı için gazetecilerin manşete taşıdıkları bir örnekçik. Bu kafa yapısı sebebiyle hücrelerimle inanıyorum her yıl en az o yıl ürettiğimiz kadar malı, hizmeti, gayreti, hevesi, alınterini çürütüyoruz. Sayın Ecevit'ten ve önceki başbakanlardan "Bürokrasiyi bitirdik. Artık her türlü başvuru kısa zamanda cevaplandırılacak." demeçlerini duyageldik. Gümrük bakanlarından da "Gümrüklerimizde işlemler hızlanacak" diye duyardık. Sayın Keçeciler daha da iddialı konuşuyordu, "Gümrüklerde tamamen otomasyona geçildi. Hem gümrükleme işlemleri süratle bitirilecek, hem de yolsuzluklar asgariye inecek" Bu konuda samimi gayret sarfeden iki devlet adamı tanıyorum. Biri Sayın Gün Sazak idi. Şehit edildi. Diğeri Sayın Turgut Özal'dı onun nasıl vefat ettiği bugünlerde yeniden tartışılıyor...